Ragged İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Ragged Nedir?
Ragged, parçalı, düzensiz veya yıpranmış anlamlarına gelir.
- His shirt was ragged and torn. (Gömleği parçalı ve yırtıktı.)
- The old man had ragged clothes and unkempt hair. (Yaşlı adamın parçalı giysileri ve dağınık saçı vardı.)
- The edges of the paper were ragged. (Kağıdın kenarları yıpranmıştı.)
- She ran with ragged breaths. (Düzensiz nefeslerle koştu.)
- The mountain range had a ragged appearance. (Dağ sırası parçalı bir görünüme sahipti.)
- The town was surrounded by ragged hills. (Kasaba, parçalı tepelerle çevrilmişti.)
- He had a ragged scar on his forehead. (Alnında parçalı bir yara izi vardı.)
- The garden had a ragged, overgrown look. (Bahçe, parçalı ve fazla büyümüş bir görünüme sahipti.)
- The ragged edges of the fabric caught on the nail. (Kumaşın yıpranmış kenarları çiviye takıldı.)
- The soldiers’ uniforms were ragged from months of fighting. (Askerlerin üniformaları aylar süren savaştan dolayı yıpranmıştı.)
- The edges of the book were ragged from years of use. (Kitabın kenarları yıllar boyunca kullanımdan yıpranmıştı.)
- The ragged coastline was difficult to navigate. (Parçalı kıyı çizgisi navigasyon için zordu.)
- The ragged sound of the violin added to the melancholy mood. (Kemanın parçalı sesi hüzünlü ruh haline katkıda bulundu.)
- The ragged hemline of her dress dragged on the ground. (Elbisesinin yıpranmış etek ucu yere sürüklendi.)
- The ragged edges of the clouds indicated a storm was coming. (Bulutların yıpranmış kenarları fırtına geleceğini gösteriyordu.)
- The dog’s fur was ragged and matted. (Köpeğin tüyleri yıpranmış ve düğümlenmişti.)
- The ragged edges of the photograph showed signs of age. (Fotoğrafın yıpranmış kenarları yaşlanma belirtileri gösteriyordu.)
- The mountain trail was narrow and ragged. (Dağ yolunun dar ve parçalı olduğu.)
- The man’s voice was ragged from shouting all day. (Adamın sesi tüm gün bağırmaktan yıpranmıştı.)
- The old flag had a ragged edge where it had been torn. (Eski bayrak yırtıldığı yerde yıpranmış bir kenara sahipti.)
Not: Cümlelerin Türkçe çevirileri sadece anlamı aktarmak amaçlıdır, tam bir çeviri değildir.
- The ragged edges of the paper made it difficult to tear cleanly. (Kağıdın yıpranmış kenarları onu temizce yırtmayı zorlaştırdı.)
- The hiker’s shoes were ragged and worn out from the long trek. (Yürüyüşçünün ayakkabıları uzun yürüyüşten yıpranmış ve aşınmıştı.)
- The artist created a unique texture using ragged brush strokes. (Sanatçı, parçalı fırça darbeleri kullanarak benzersiz bir doku yarattı.)
- The ragged clouds looked like they had been torn apart. (Yıpranmış bulutlar paramparça edilmiş gibi görünüyordu.)
- The ragged coat was warm but looked shabby. (Yıpranmış ceket sıcak ama kötü görünüyordu.)
- The ragged book cover indicated it had been well-loved. (Yıpranmış kitap kapağı sevildiğini gösteriyordu.)
- The baby’s ragged breathing worried the parents. (Bebeğin parçalı nefesi ebeveynleri endişelendirdi.)
- The ragged edges of the pie crust made it look homemade. (Pastanın yıpranmış kenarları onu ev yapımı gibi gösterdi.)
- The ragged fence needed to be repaired before it fell down. (Yıpranmış çit yıkılmadan önce tamir edilmeliydi.)
- The ragged edges of the photo album gave it a vintage feel. (Fotoğraf albümünün yıpranmış kenarları ona antika bir his verdi.)
- The ragged pages of the old book were fragile and yellowed. (Eski kitabın yıpranmış sayfaları kırılgandı ve sararmıştı.)
- The ragged sound of the guitar gave the song a raw emotion. (Gitarın parçalı sesi şarkıya ham bir duygu kattı.)
- The ragged mountain terrain was difficult to traverse. (Yıpranmış dağlık arazi geçilmesi zordu.)
- The ragged clothes of the beggar made him look destitute. (Dilencinin yıpranmış giysileri onu perişan gösteriyordu.)
- The ragged coastline was full of hidden coves and caves. (Parçalı kıyı çizgisi gizli koylar ve mağaralarla doluydu.)
- The ragged hemline of the dress added a bohemian flair. (Elbisenin yıpranmış etek ucu bohem bir hava kattı.)
- The ragged appearance of the garden was intentional, giving it a wild and natural feel. (Bahçenin parçalı görünümü kasıtlıydı, ona vahşi ve doğal bir his veriyordu.)
- The
Hemen Yorum Yaz