Pointless İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pointless İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pointless

Pointless, Türkçe’de “anlamsız” anlamına gelir. Aşağıda, “pointless” kelimesinin İngilizce cümlelerde kullanımına örnekler verilmiştir:

1. I don’t want to waste my time on pointless discussions. (Anlamsız tartışmalarda zamanımı harcamak istemiyorum.)
2. His job felt pointless and he wanted to find something more fulfilling. (İşi anlamsız hissetti ve daha tatmin edici bir şey bulmak istedi.)
3. She felt that her life was pointless without a sense of purpose. (Amaçsız bir yaşamın anlamsız olduğunu hissetti.)
4. The meeting seemed pointless since everyone was already in agreement. (Herkes zaten anlaşmış olduğundan, toplantı anlamsız göründü.)
5. The exercise felt pointless because I didn’t see any progress. (Hiçbir ilerleme görmediğim için egzersiz anlamsız hissettirdi.)
6. Trying to argue with someone who has already made up their mind is pointless. (Fikrini zaten belirlemiş biriyle tartışmaya çalışmak anlamsızdır.)
7. She knew that worrying about things outside of her control was pointless. (Kontrol edemediği şeyler hakkında endişelenmenin anlamsız olduğunu biliyordu.)
8. The game was already won, so playing on was pointless. (Oyun zaten kazanılmıştı, oynayıp durmak anlamsızdı.)
9. I find it pointless to argue about politics with someone who is closed-minded. (Kafası kapalı biriyle siyaset konusunda tartışmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum.)
10. She realized that constantly seeking approval from others was pointless. (Sürekli başkalarının onayını aramanın anlamsız olduğunu fark etti.)
11. The experiment turned out to be pointless since the results were inconclusive. (Sonuçlar kesin olmadığından, deney anlamsız çıktı.)
12. Trying to please everyone is a pointless endeavor. (Herkesi memnun etmeye çalışmak anlamsız bir çabadır.)
13. It’s pointless to hold grudges and carry around negative emotions. (Düşmanlık beslemek ve olumsuz duygularla dolaşmak anlamsızdır.)
14. The speaker’s argument was so full of logical fallacies that it was pointless to engage with it. (Konuşmacının argümanı, mantıksal yanılgılarla dolu olduğundan, onunla tartışmak anlamsızdı.)
15. He knew that trying to change someone who didn’t want to change was pointless. (Değişmek istemeyen birini değiştirmeye çalışmanın anlamsız olduğunu biliyordu.)
16. After walking around for hours, we realized that we were lost and our wandering had been pointless. (Saatlerce dolaştıktan sonra kaybolduğumuzu fark ettik ve dolanmanın anlamsız olduğunu anladık.)
17. He felt that his job was pointless because he wasn’t

able to make a real difference in the world. (Gerçek anlamda dünyada bir fark yaratamadığı için işinin anlamsız olduğunu hissetti.)
18. She thought that social media was often used for pointless arguments and negativity. (Sosyal medyanın sıklıkla anlamsız tartışmalar ve negatiflik için kullanıldığını düşündü.)

19. The project was deemed pointless by the team because it didn’t align with the company’s goals. (Proje, şirketin hedefleriyle uyumlu olmadığı için ekip tarafından anlamsız bulundu.)
20. He found the movie to be pointless and uninteresting, and left the theater early. (Filmi anlamsız ve ilgisiz buldu ve tiyatrodan erken çıktı.)