Plaything İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Plaything
Plaything, Türkçe’de “oyuncak” anlamına gelir. Çocukların oynayabileceği, eğlenebileceği ve keşfedebileceği bir nesnedir.
- My little brother loves his new plaything. (Kardeşim yeni oyuncaklarına bayılıyor.)
- The plaything made funny noises. (Oyuncak komik sesler çıkardı.)
- She bought a plaything for her dog. (Köpeği için bir oyuncak satın aldı.)
- Children’s playthings are often colorful. (Çocukların oyuncakları genellikle renklidir.)
- The plaything was broken and needed to be repaired. (Oyuncak kırıldı ve tamir edilmesi gerekiyordu.)
- The baby giggled while playing with his plaything. (Bebek oyuncaklarıyla oynarken kıkırdadı.)
- A plaything can provide hours of entertainment. (Bir oyuncak saatlerce eğlence sağlayabilir.)
- She donated some of her old playthings to charity. (Eski oyuncaklarından bazılarını hayır kurumlarına bağışladı.)
- The cat was fascinated by the plaything’s movements. (Kedi, oyuncakların hareketlerine hayran kaldı.)
- The children played with their playthings in the park. (Çocuklar parkta oyuncaklarıyla oynadılar.)
- The plaything was too complicated for the child to use. (Oyuncak çocuk için çok karmaşıktı.)
- The plaything had small parts that could be a choking hazard. (Oyuncak küçük parçalarıyla boğulma riski taşıyordu.)
- The plaything was a popular Christmas gift that year. (Oyuncak o yıl popüler bir Noel hediyesiydi.)
- The child was sad when he lost his favorite plaything. (Çocuk en sevdiği oyuncakını kaybettiğinde üzgündü.)
- The plaything encouraged imaginative play. (Oyuncak hayal gücüyle oynamayı teşvik etti.)
- The plaything was designed to help develop fine motor skills. (Oyuncak ince motor becerilerin geliştirilmesine yardımcı olacak şekilde tasarlandı.)
- The plaything was a simple wooden puzzle. (Oyuncak basit bir tahta bulmacaydı.)
- The children took turns playing with the plaything. (Çocuklar oyuncaklarla oynamak için sırayla geldiler.)
- The plaything was too expensive for most parents to afford. (Oyuncak çoğu ebeveynin karşılayamayacağı kadar pahalıydı.)
- The plaything was so popular that it sold out quickly. (Oyuncak o kadar popülerdi ki hızlıca tükendi.)
More Sentences with “Plaything”
- The company produces a wide variety of playthings for different age groups. (Şirket farklı yaş grupları için geniş bir oyuncak yelpazesi üretiyor.)
- The plaything was designed to stimulate creativity and problem-solving skills. (Oyuncak yaratıcılığı ve problem çözme becerilerini teşvik etmek için tasarlandı.)
- The children were overjoyed when they received a new plaything for their birthday. (Çocuklar doğum günlerinde yeni bir oyuncak aldıklarında çok mutlu oldular.)
- The plaything was made from eco-friendly materials. (Oyuncak çevre dostu malzemelerden yapılmıştı.)
- The plaything was so popular that it became a collectible item. (Oyuncak o kadar popülerdi ki koleksiyonculuk için bir eşya haline geldi.)
- The child’s imagination ran wild while playing with the plaything. (Çocuğun hayal gücü, oyuncaklarla oynarken kontrol dışına çıktı.)
- The plaything helped the child learn about cause and effect. (Oyuncak, çocuğun neden-sonuç ilişkisini öğrenmesine yardımcı oldu.)
- The plaything was a gift from his grandparents, and it held sentimental value. (Oyuncak büyüklerinden bir hediye olarak verilmişti ve duygusal bir değeri vardı.)
- The plaything was so durable that it lasted for years. (Oyuncak o kadar dayanıklıydı ki yıllarca dayandı.)
- The plaything was too advanced for the child’s age, and they quickly lost interest. (Oyuncak çocuğun yaşına göre çok gelişmişti ve hızlıca ilgilerini kaybettiler.)
- The plaything had many small pieces that needed to be assembled, providing a fun challenge. (Oyuncak birçok küçük parçaya sahipti ve montaj yapmak eğlenceli bir meydan okuma sağladı.)
- The plaything was a replica of a famous vehicle, and the child loved pretending to be the driver. (Oyuncak ünlü bir aracın kopyasıydı ve çocuk sürücüymüş gibi oynamayı çok sevdi.)
- The plaything was a simple ball, but it provided hours of entertainment. (Oyuncak basit bir topdu, ama saatlerce eğlence sağladı.)
- The plaything was a nostalgic item that reminded the adult of their childhood. (Oyuncak yetişkinin çocukluğunu hatırlatan nostaljik bir eşyaydı.)
- The plaything was meant to be shared, encouraging social interaction between siblings or friends. (Oyuncak paylaşılması için tasarlanmıştı, kardeşler veya arkadaşlar arasında sosyal etkileşimi teşvik etti.)
- The plaything was a miniature version of a real-life object, providing a fun learning experience. (Oyuncak gerçek bir nesnenin küçük bir versiyonuy
Hemen Yorum Yaz