Plaything İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Plaything İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Plaything

Plaything, Türkçe’de “oyuncak” anlamına gelir. Çocukların oynayabileceği, eğlenebileceği ve keşfedebileceği bir nesnedir.

  1. My little brother loves his new plaything. (Kardeşim yeni oyuncaklarına bayılıyor.)
  2. The plaything made funny noises. (Oyuncak komik sesler çıkardı.)
  3. She bought a plaything for her dog. (Köpeği için bir oyuncak satın aldı.)
  4. Children’s playthings are often colorful. (Çocukların oyuncakları genellikle renklidir.)
  5. The plaything was broken and needed to be repaired. (Oyuncak kırıldı ve tamir edilmesi gerekiyordu.)
  6. The baby giggled while playing with his plaything. (Bebek oyuncaklarıyla oynarken kıkırdadı.)
  7. A plaything can provide hours of entertainment. (Bir oyuncak saatlerce eğlence sağlayabilir.)
  8. She donated some of her old playthings to charity. (Eski oyuncaklarından bazılarını hayır kurumlarına bağışladı.)
  9. The cat was fascinated by the plaything’s movements. (Kedi, oyuncakların hareketlerine hayran kaldı.)
  10. The children played with their playthings in the park. (Çocuklar parkta oyuncaklarıyla oynadılar.)
  11. The plaything was too complicated for the child to use. (Oyuncak çocuk için çok karmaşıktı.)
  12. The plaything had small parts that could be a choking hazard. (Oyuncak küçük parçalarıyla boğulma riski taşıyordu.)
  13. The plaything was a popular Christmas gift that year. (Oyuncak o yıl popüler bir Noel hediyesiydi.)
  14. The child was sad when he lost his favorite plaything. (Çocuk en sevdiği oyuncakını kaybettiğinde üzgündü.)
  15. The plaything encouraged imaginative play. (Oyuncak hayal gücüyle oynamayı teşvik etti.)
  16. The plaything was designed to help develop fine motor skills. (Oyuncak ince motor becerilerin geliştirilmesine yardımcı olacak şekilde tasarlandı.)
  17. The plaything was a simple wooden puzzle. (Oyuncak basit bir tahta bulmacaydı.)
  18. The children took turns playing with the plaything. (Çocuklar oyuncaklarla oynamak için sırayla geldiler.)
  19. The plaything was too expensive for most parents to afford. (Oyuncak çoğu ebeveynin karşılayamayacağı kadar pahalıydı.)
  20. The plaything was so popular that it sold out quickly. (Oyuncak o kadar popülerdi ki hızlıca tükendi.)

More Sentences with “Plaything”

  1. The company produces a wide variety of playthings for different age groups. (Şirket farklı yaş grupları için geniş bir oyuncak yelpazesi üretiyor.)
  2. The plaything was designed to stimulate creativity and problem-solving skills. (Oyuncak yaratıcılığı ve problem çözme becerilerini teşvik etmek için tasarlandı.)
  3. The children were overjoyed when they received a new plaything for their birthday. (Çocuklar doğum günlerinde yeni bir oyuncak aldıklarında çok mutlu oldular.)
  4. The plaything was made from eco-friendly materials. (Oyuncak çevre dostu malzemelerden yapılmıştı.)
  5. The plaything was so popular that it became a collectible item. (Oyuncak o kadar popülerdi ki koleksiyonculuk için bir eşya haline geldi.)
  6. The child’s imagination ran wild while playing with the plaything. (Çocuğun hayal gücü, oyuncaklarla oynarken kontrol dışına çıktı.)
  7. The plaything helped the child learn about cause and effect. (Oyuncak, çocuğun neden-sonuç ilişkisini öğrenmesine yardımcı oldu.)
  8. The plaything was a gift from his grandparents, and it held sentimental value. (Oyuncak büyüklerinden bir hediye olarak verilmişti ve duygusal bir değeri vardı.)
  9. The plaything was so durable that it lasted for years. (Oyuncak o kadar dayanıklıydı ki yıllarca dayandı.)
  10. The plaything was too advanced for the child’s age, and they quickly lost interest. (Oyuncak çocuğun yaşına göre çok gelişmişti ve hızlıca ilgilerini kaybettiler.)
  11. The plaything had many small pieces that needed to be assembled, providing a fun challenge. (Oyuncak birçok küçük parçaya sahipti ve montaj yapmak eğlenceli bir meydan okuma sağladı.)
  12. The plaything was a replica of a famous vehicle, and the child loved pretending to be the driver. (Oyuncak ünlü bir aracın kopyasıydı ve çocuk sürücüymüş gibi oynamayı çok sevdi.)
  13. The plaything was a simple ball, but it provided hours of entertainment. (Oyuncak basit bir topdu, ama saatlerce eğlence sağladı.)
  14. The plaything was a nostalgic item that reminded the adult of their childhood. (Oyuncak yetişkinin çocukluğunu hatırlatan nostaljik bir eşyaydı.)
  15. The plaything was meant to be shared, encouraging social interaction between siblings or friends. (Oyuncak paylaşılması için tasarlanmıştı, kardeşler veya arkadaşlar arasında sosyal etkileşimi teşvik etti.)
  16. The plaything was a miniature version of a real-life object, providing a fun learning experience. (Oyuncak gerçek bir nesnenin küçük bir versiyonuy

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.