Plausibly İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Plausibly İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Plausibly

Plausibly kelimesi, “makul bir şekilde” veya “inanılır bir şekilde” anlamına gelir. Bu kelime, bir fikrin veya savın mantıklı veya gerçekçi olduğunu ifade etmek için kullanılır.

Örnek cümleler:

1. Plausibly, he could have gotten lost on his way here. (Makul bir şekilde, buraya gelirken kaybolmuş olabilir.)
2. I can plausibly argue that this is the best solution. (Makul bir şekilde bu en iyi çözüm olduğunu iddia edebilirim.)
3. The witness’s story sounded plausibly true. (Tanığın hikayesi makul bir şekilde doğru gibi geldi.)
4. Plausibly, the company will announce its earnings tomorrow. (Makul bir şekilde, şirket yarın kazançlarını açıklayacak.)
5. The idea of aliens visiting Earth is plausibly believable. (Dünya’yı ziyaret eden uzaylıların fikri makul bir şekilde inanılabilir.)
6. She plausibly explained her absence from the meeting. (Toplantıya katılmamasını makul bir şekilde açıkladı.)
7. The hypothesis plausibly explains the observed phenomenon. (Hipotez gözlemlenen olguyu makul bir şekilde açıklıyor.)
8. The suspect’s alibi was plausibly convincing. (Şüphelinin alibisi makul bir şekilde ikna ediciydi.)
9. It is plausibly possible to travel faster than the speed of light. (Işık hızından daha hızlı seyahat etmek makul bir şekilde mümkündür.)
10. Plausibly, the missing key could be in the drawer. (Makul bir şekilde, kayıp anahtar çekmecede olabilir.)
11. The movie’s plot was plausibly realistic. (Filmin hikayesi makul bir şekilde gerçekçiydi.)
12. He plausibly denied any involvement in the crime. (Suçla ilgisi olmadığını makul bir şekilde inkar etti.)
13. The new product’s features plausibly meet the customers’ needs. (Yeni ürünün özellikleri müşterilerin ihtiyaçlarını makul bir şekilde karşılıyor.)
14. Plausibly, the noise was coming from the upstairs apartment. (Makul bir şekilde, gürültü üst kat dairede olabilir.)
15. The theory plausibly explains the unusual behavior of the particles. (Teori taneciklerin olağandışı davranışlarını makul bir şekilde açıklıyor.)
16. The politician’s promises sounded plausibly achievable. (Politikacının vaatleri makul bir şekilde gerçekleştirilebilir gibi geld

17. The witness’s account of the event was plausibly consistent with the evidence. (Tanığın olayın anlatımı, kanıtlarla makul bir şekilde tutarlıydı.)
18. The idea of time travel is plausibly fascinating. (Zaman yolculuğu fikri makul bir şekilde büyüleyicidir.)
19. The project timeline plausibly allows for unexpected delays. (Proje zaman çizelgesi makul bir şekilde beklenmedik gecikmelere izin veriyor.)
20. The suspect’s explanation for his fingerprints on the weapon was plausibly plausible. (Şüphelinin silah üzerindeki parmak izleri için verdiği açıklama makul bir şekilde inandırıcıydı.)