Pensive İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pensive İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pensive

Pensive, düşünceli, düşünceli bir şekilde düşünen veya düşünceli bir şekilde görünen anlamına gelir.

1. She sat alone in the park, pensive and lost in thought. (O, parkta yalnız oturdu, düşünceli ve düşünceli görünüyordu.)
2. His pensive expression showed that he was deep in thought. (Düşünceli ifadesi, derin düşünceler içinde olduğunu gösteriyordu.)
3. The pensive mood of the painting conveyed a sense of melancholy. (Tablonun düşünceli ruhu, hüzünlü bir hissiyat ile aktarıldı.)
4. She looked out the window with a pensive expression on her face. (Düşünceli bir ifadeyle pencereden dışarıya baktı.)
5. His pensive attitude suggested that he was considering his options carefully. (Düşünceli tavrı, seçeneklerini dikkatli bir şekilde düşündüğünü gösteriyordu.)
6. The pensive silence in the room was broken by a sudden noise. (Odadaki düşünceli sessizlik, aniden bir gürültüyle bozuldu.)
7. She sat on the bench, pensive and lost in her own thoughts. (Bankta oturdu, düşünceli ve kendi düşüncelerine dalmış.)
8. His pensive mood was reflected in the somber music he played. (Düşünceli ruhu, çaldığı kasvetli müzikte yansıtıldı.)
9. The pensive look on his face indicated that he was troubled. (Yüzündeki düşünceli bakış, endişeli olduğunu gösteriyordu.)
10. She wrote in her journal, pensive and reflective. (Günlüğüne yazdı, düşünceli ve yansıtıcıydı.)
11. His pensive nature made him a good listener. (Düşünceli doğası, onu iyi bir dinleyici yaptı.)
12. The pensive silence between them was uncomfortable. (Aralarındaki düşünceli sessizlik rahatsız ediciydi.)
13. She stood at the window, lost in a pensive mood. (Pencerenin yanında durdu, düşünceli bir ruh hali içinde kayboldu.)
14. His pensive gaze shifted from one object to another. (Düşünceli bakışı, bir nesneden diğerine kaydı.)
15. The pensive atmosphere of the room was broken by a burst of laughter. (Odada hüküm süren düşünceli atmosfer, bir kahkaha patlamasıyla bozuldu.)
16. She walked through the garden, her pensive mood lifting with each step. (Bahçeden geçti, her adımda yükselen düşünceli ruhu kalkıyordu.)
17. His pensive expression made her wonder what was on his mind. (Düşünceli ifadesi, onun aklında ne olduğunu merak ettirdi.)
18. The pensive melody of the song evoked a feeling of nostalgia

. (Şarkının düşünceli melodisi, özlem hissi uyandırdı.)
19. She stared out at the sea, her pensive mood matching the gray sky. (Denize bakıyordu, düşünceli ruhu gri gökyüzüne uyum sağlıyordu.)

20. The pensive look in his eyes hinted at a deep sadness. (Gözlerindeki düşünceli bakış, derin bir üzüntüyü ima ediyordu.)