Ominously İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Ominously İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Ominously Nedir?

Ominously İngilizce bir sıfat olan “ominous” kelimesinin zarf hâlidir ve “kötüye işaret eden, uğursuz, tehditkâr” anlamlarına gelir. Ominously kelimesi, bir olayın, durumun ya da kişinin gelecekte kötü sonuçlar doğuracağına işaret eden bir şekilde kullanılır.

Örnek Cümleler:

  1. Ominously, the sky turned dark and thunder rumbled in the distance. (Uğursuz bir şekilde, gökyüzü karardı ve uzaklarda gök gürültüsü koptu.)
  2. The silence in the room was ominously deafening, as if something terrible was about to happen. (Odadaki sessizlik, sanki korkunç bir şey olacakmış gibi uğursuz bir şekilde kulakları sağır ediyordu.)
  3. Ominously, the dog growled and bared its teeth as we approached the house. (Eve yaklaştığımızda, köpek uğursuz bir şekilde hırıldadı ve dişlerini gösterdi.)
  4. The politician’s ominous warnings about the country’s future were met with skepticism by the public. (Politikacının ülkenin geleceği hakkındaki uğursuz uyarıları halk tarafından şüpheyle karşılandı.)
  5. The old mansion stood ominously on the hill, its windows boarded up and its gardens overgrown with weeds. (Eski malikane, pencereleri tahtalarla kapatılmış ve bahçesi yabani otlarla kaplı olarak tehditkâr bir şekilde tepede duruyordu.)
  6. The detective had an ominous feeling that something terrible was about to happen. (Dedektif, korkunç bir şeyin olacağına dair uğursuz bir hissi vardı.)
  7. The storm clouds gathered ominously on the horizon, and we knew we were in for a rough night. (Fırtına bulutları, tehditkâr bir şekilde ufukta toplandı ve zorlu bir gece geçireceğimizi anladık.)
  8. The teacher’s ominous warning to the misbehaving students was enough to make them straighten up and pay attention. (Öğretmenin yaramaz

    öğrencilere verdiği uğursuz uyarı, onların düzelmeleri ve dikkat etmeleri için yeterliydi.)

  9. Ominously, the power went out just as we were about to start the important presentation. (Önemli sunumu başlatmak üzereyken, elektrik uğursuz bir şekilde kesildi.)
  10. The eerie silence in the abandoned house was ominously broken by a creaking sound coming from upstairs. (Terkedilmiş evdeki ürkütücü sessizlik, uğursuz bir şekilde, üst kattan gelen gıcırtı sesiyle bozuldu.)
  11. The dark clouds on the horizon were ominously foreboding of the impending storm. (Ufuktaki karanlık bulutlar, yaklaşan fırtınanın uğursuz bir işaretiydi.)
  12. The ominous message from the kidnappers sent chills down the family’s spine. (Kaçıranların uğursuz mesajı, ailenin sırtında ürperti yarattı.)
  13. The abandoned town was ominously quiet, as if it was holding a terrible secret. (Terkedilmiş kasaba, korkunç bir sırrı saklıyormuş gibi uğursuz bir sessizlik içindeydi.)
  14. The ominous feeling of being watched followed her as she walked through the deserted alleyway. (Terkedilmiş ara sokaktan geçerken, kendisini izlendiği uğursuz hissi takip etti.)
  15. The ominous shadow cast by the looming skyscraper made her feel small and insignificant. (Yaklaşmakta olan gökdelenin yarattığı uğursuz gölge, onu küçük ve önemsiz hissettirdi.)
  16. The ominous silence in the graveyard was only broken by the sound of the wind whistling through the trees. (Mezarlıkta hakim olan uğursuz sessizlik, sadece rüzgarın ağaçlar arasında uğuldamasıyla bozuldu.)
  17. The ominous crack in the windshield grew larger as we drove through the storm. (Fırtınada arabayla se

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.