Nonchalant İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Nonchalant İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Nonchalant kelimesinin Türkçe anlamı:

Nonchalant, bir durum veya olay karşısında umursamaz, kayıtsız, aldırmaz bir tavır sergileyen kişi veya davranışları ifade eder.

Örnek cümleler:

  1. She always has a nonchalant attitude towards her studies. (O, her zaman derslerine karşı umursamaz bir tavır sergiler.)
  2. His nonchalant response to the criticism made the situation even worse. (Eleştirilere karşı kayıtsız kalmış cevabı durumu daha da kötüleştirdi.)
  3. The nonchalant way he spoke about his breakup surprised me. (Ayrılığı hakkında umursamaz bir şekilde konuşması beni şaşırttı.)
  4. She acted nonchalantly when I told her the news. (Haberleri söylediğimde umursamaz bir şekilde davrandı.)
  5. He had a nonchalant expression on his face even though he had just lost the game. (Oyunu yeni kaybetmiş olmasına rağmen yüzünde umursamaz bir ifade vardı.)
  6. Her nonchalant behavior towards her responsibilities resulted in her losing her job. (Sorumluluklarına karşı kayıtsız davranışları işini kaybetmesine neden oldu.)
  7. The waiter’s nonchalant service left us feeling unsatisfied. (Garsonun umursamaz hizmeti bizi memnuniyetsiz bıraktı.)
  8. He acted nonchalantly when I asked him if he was okay. (Ona ‘İyimisin?’ diye sorduğumda umursamaz bir şekilde davrandı.)
  9. Her nonchalant attitude towards safety regulations put everyone in danger. (Güvenlik kurallarına karşı umursamaz tutumu herkesi tehlikeye attı.)
  10. The CEO’s nonchalant response to the company’s financial problems shocked the employees. (Şirketin finansal sorunlarına karşı CEO’nun umursamaz cevabı çalışanları şaşırttı.)
  11. He shrugged his shoulders in a nonchalant way when I asked him why he was late. (Neden geç kaldığını sorduğumda umursamaz bir şekilde omuzlarını silkti.)
  12. She handled the situation with nonchalant ease. (Durumu umursamaz bir kolaylıkla ele aldı.)
  13. His nonchalant behavior at the meeting made it clear that he wasn’t taking things seriously. (Toplantıdaki umursamaz davranışları işlerin ciddiyetini anlamadığını gösterdi.)
  14. She spoke nonchalantly about the accident, which made me think she didn’t realize how serious it was. (Kazayı umursamaz bir şekilde konuşması, ciddiyetinin farkında olmadığını düşündürdü.)
  15. The actor’s nonchalant acceptance speech made it seem like winning the award wasn’t a big deal. (Oyuncunun umursamaz ödül konuşması, ödülün büyük bir şey olmadığını düşündürdü.)
    16
  1. He walked into the room with a nonchalant air, as if he owned the place. (Odaya umursamaz bir hava ile girdi, sanki yerin sahibiymiş gibi.)
  2. Her nonchalant attitude towards punctuality always annoyed her colleagues. (Zamanında olmaya karşı kayıtsız tavırları her zaman meslektaşlarını rahatsız etti.)
  3. He played the game with nonchalant confidence, knowing he would win. (Kazanacağını bildiği için oyunu umursamaz bir güvenle oynadı.)
  4. Her nonchalant reaction to the news surprised everyone in the room. (Haberlere karşı kayıtsız kalmış tepkisi odadaki herkesi şaşırttı.)
  5. He managed to pull off the difficult task with nonchalant ease, impressing everyone. (Zorlu görevi umursamaz bir kolaylıkla başardı ve herkesi etkiledi.)

(Türkçe karşılıklarını yazarken cümlelerin anlamını tam olarak yansıtmak için kelime kelime çeviriler yerine uygun Türkçe deyimleri kullanmayı tercih ettim.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.