Monotonous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Monotonous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Monotonous Nedir?

Monotonous, tekdüze, sıkıcı ve heyecansız bir şekilde devam eden anlamına gelir.

1. The monotonous hum of the air conditioner made it hard to concentrate. (Hava durumu cihazının monoton vızıltısı konsantre olmayı zorlaştırdı.)
2. His monotonous voice put everyone in the room to sleep. (Onun monoton sesi, odadaki herkesi uyuttu.)
3. The monotonous routine of his job was driving him crazy. (Onun işinin monoton rutini onu deli ediyordu.)
4. The lecture was so monotonous that even the professor looked bored. (Ders o kadar monotondu ki hatta profesör bile sıkılmış görünüyordu.)
5. The sound of the rain was monotonous, but also soothing. (Yağmurun sesi monoton olsa da rahatlatıcıydı.)
6. The monotonous landscape didn’t offer much to look at during the long drive. (Uzun sürüşte bakacak pek bir şey sunmayan monoton manzara.)
7. The monotonous sound of the metronome helped her practice her piano scales. (Metronomun monoton sesi, piyano ölçeklerini çalışmasına yardımcı oldu.)
8. He couldn’t stand the monotonous small talk at the party, so he left early. (Partideki monoton küçük konuşmalara dayanamadı, bu yüzden erken ayrıldı.)
9. The monotonous routine of studying for exams was getting to be too much for him. (Sınavlar için çalışma rutini onun için çok fazla olmaya başladı.)
10. The monotonous color scheme of the room made it feel cold and uninviting. (Odanın monoton renk düzeni soğuk ve davetkar olmayan bir his uyandırdı.)
11. The monotonous rhythm of the waves lulled her to sleep. (Dalgaların monoton ritmi onu uykuya daldırdı.)
12. The job was monotonous, but it paid well. (İş monoton olsa da iyi ödüyor.)
13. The monotonous tone of his emails made it difficult to tell if he was serious or joking. (E-postalarındaki monoton ton, ciddi mi yoksa şaka mı yaptığı anlaşılmasını zorlaştırdı.)
14. She found the monotonous repetition of yoga poses to be meditative. (Yoga pozlarının monoton tekrarını meditatif buldu.)
15. The monotonous sound of the factory machines was deafening. (Fabrika makinelerinin monoton sesi sağır ediciydi.)
16. The monotonous routine of commuting to work was wearing him down. (İşe gidip gelme rutini onu yıpratıyordu.)
17. The monotonous drumming of the rain on the roof made it hard to sleep. (Yağmurun monoton çarpması, uykuyu zorlaştırdı.)
18. She tried to break up the monotonous lecture by asking questions. (Sorular sorarak monoton

dersi bozmaya çalıştı.)
19. The monotonous sound of the clock ticking added to the eerie atmosphere of the old house. (Saatın monoton tiktakları, eski evin ürkütücü atmosferine katkıda bulundu.)

20. He was trapped in a monotonous routine of work, eat, sleep, repeat. (İş, yemek, uyku, tekrar et gibi monoton bir rutinde sıkışıp kaldı.)