Mellow İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Mellow İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Mellow Nedir?

Mellow kelimesi Türkçede “hafiflemiş, yumuşak, olgunlaşmış” gibi anlamlara gelir.

1. After a long day at work, I like to listen to some mellow music. (Uzun bir iş gününden sonra, bazı yumuşak müzikler dinlemeyi severim.)
2. The sunset created a mellow atmosphere on the beach. (Güneş batışı, plajda hafiflemiş bir atmosfer yarattı.)
3. The wine has a mellow flavor after aging for several years. (Şarap, birkaç yıl olgunlaştıktan sonra hafiflemiş bir tada sahip.)
4. The cat was mellow and relaxed after getting a belly rub. (Kedi, karınını okşatıktan sonra hafiflemiş ve rahatlamıştı.)
5. He had a mellow personality and never got angry. (O, hafiflemiş bir kişiliğe sahipti ve asla öfkelenmezdi.)
6. The colors of the sunset were mellow and soothing. (Güneş batışının renkleri hafiflemiş ve rahatlatıcıydı.)
7. The chef recommends a mellow white wine to pair with the fish. (Şef, balıkla eşleştirmek için hafiflemiş bir beyaz şarap öneriyor.)
8. The old guitar had a mellow tone that reminded him of his youth. (Eski gitar, onu gençliğine hatırlatan hafiflemiş bir tona sahipti.)
9. The scent of lavender was mellow and calming. (Lavanta kokusu hafiflemiş ve sakinleştiriciydi.)
10. The coffee shop had a mellow vibe that made it a great place to study. (Kahve dükkanı, harika bir çalışma yeri yapan hafiflemiş bir ortama sahipti.)
11. The painting had a mellow color scheme that gave it a vintage feel. (Tablo, ona antika bir hava veren hafiflemiş bir renk şemasına sahipti.)
12. The baby was mellow and content after having a nap. (Bebek, bir uyku çekip hafifledikten sonra mutlu ve memnundu.)
13. The speaker’s voice was mellow and soothing. (Konuşmacının sesi hafiflemiş ve sakinleştiriciydi.)
14. The autumn leaves had a mellow orange color. (Sonbahar yaprakları hafiflemiş turuncu bir renge sahipti.)
15. The lighting in the restaurant was mellow and intimate. (Restorandaki aydınlatma hafiflemiş ve samimiydi.)
16. The old bookstore had a mellow smell of books and coffee. (Eski kitapçıda kitap ve kahve kokusu hafiflemişti.)
17. The beach town had a mellow pace of life. (Plaj kasabasında hafiflemiş bir yaşam temposu vardı.)
18. The baby’s laugh was mellow and infectious. (Bebek gülmeleri hafiflemiş ve bulaşıcıydı.)

19. The actor’s performance was mellow and understated. (Aktörün performansı hafiflemiş ve abartısızdı.)
20. The sweater was made of mellow wool that felt soft against the skin. (Kazak, yumuşak hissettiren hafiflemiş yünden yapılmıştı.)