Melancholy İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Melancholy
Melancholy, Türkçe karşılığı ile hüzünlü ve kederli bir duygudur.
- Her face reflected melancholy as she thought about her departed loved ones. (Yüzü, ayrılmış sevdikleri hakkında düşündükçe hüzünle doluydu.)
- The melancholy music played by the pianist brought tears to her eyes. (Piyano çalan sanatçının çaldığı hüzünlü müzik göz yaşlarına neden oldu.)
- The gray, rainy day added to his melancholy mood. (Gri, yağmurlu gün ruh halindeki hüzünlü havayı arttırdı.)
- She turned to writing poetry as a way to express her melancholy feelings. (Hüzünlü hislerini ifade etmenin bir yolu olarak şiir yazmaya başladı.)
- His melancholy demeanor made it clear that something was troubling him. (Hüzünlü tavırları onun rahatsız olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.)
- The old photographs evoked a sense of melancholy nostalgia. (Eski fotoğraflar hüzünlü bir nostalji duygusu uyandırdı.)
- The melancholy sound of the violin filled the concert hall. (Kemanın hüzünlü sesi konser salonunu doldurdu.)
- She took a melancholy walk through the empty streets. (Boş sokaklarda hüzünlü bir yürüyüşe çıktı.)
- The melancholy movie left everyone in the theater in tears. (Hüzünlü film, tiyatrodaki herkesi gözyaşlarına boğdu.)
- He wrote a melancholy love letter to his ex-girlfriend, expressing his regrets. (Eski kız arkadaşına pişmanlıklarını dile getiren hüzünlü bir aşk mektubu yazdı.)
- The melancholy lyrics of the song struck a chord with her. (Şarkının hüzünlü sözleri onda bir duygu uyandırdı.)
- The melancholy beauty of the sunset was breathtaking. (Güneş batışının hüzünlü güzelliği nefes kesiciydi.)
- The melancholy atmosphere of the abandoned house gave her goosebumps. (Terk edilmiş evin hüzünlü atmosferi onda ürperti yarattı.)
- The artist captured the melancholy essence of the painting in his brushstrokes. (Sanatçı, resmin hüzünlü özünü fırça darbeleriyle yakaladı.)
- The melancholy news of her friend’s illness left her feeling helpless. (Arkadaşının hastalığı hakkındaki hüzünlü haber, onu çaresiz hissettirdi.)
- The melancholy tone of his voice suggested he was in a somber mood. (Ses tonundaki hüzünlü ton, onun iç karartıcı bir ruh halinde olduğunu gösteriyordu.)
- The melancholy landscape of the countryside was a source of inspiration for the painter. (Kırsal kesimin hüzünlü man
zarı, ressam için bir ilham kaynağıydı.)
18. She couldn’t help feeling a sense of melancholy as she packed up her childhood home. (Çocukluk evini toparlarken hüzünlü bir duygu hissetmemek elde değildi.)
- The melancholy expression on his face hinted at the heartbreak he had experienced. (Yüzündeki hüzünlü ifade, yaşadığı kalp kırıklığına işaret ediyordu.)
- The melancholy atmosphere of the graveyard reminded her of the fleeting nature of life. (Mezarlıkta hüküm süren hüzünlü atmosfer, hayatın geçici doğasını hatırlattı.)
Hemen Yorum Yaz