Loquaciously İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Loquaciously Anlamı:
Loquaciously kelimesi, aşırı konuşkan veya sözleri fazla uzatan bir kişi ya da konuşma için kullanılan bir sıfattır.Örnek cümleler:
- She spoke loquaciously about her new job for hours. (Yeni işinden saatlerce loquaciously konuştu.)
- His loquaciousness made it difficult for anyone else to get a word in. (Onun konuşkanlığı, başka birinin kelime almasını zorlaştırdı.)
- The politician loquaciously promised everything to everyone during his speech. (Politikacı, konuşmasında herkese her şeyi loquaciously vaat etti.)
- Sarah’s loquaciousness often made her come across as arrogant. (Sarah’nın konuşkanlığı genellikle onu kibirli biri gibi gösterirdi.)
- He talks loquaciously when he’s nervous. (Sinirli olduğunda loquaciously konuşur.)
- The professor’s loquaciousness was renowned among his colleagues. (Profesörün konuşkanlığı meslektaşları arasında ünlüydü.)
- Her loquaciousness during meetings often led to the discussions going off-topic. (Toplantılarda konuşkanlığı genellikle tartışmaların konudan sapmasına neden olur.)
- The loquaciousness of the salesman convinced us to buy the product. (Satıcının konuşkanlığı, ürünü satın almamızı sağladı.)
- He tends to speak loquaciously when he’s had too much to drink. (Çok içtiğinde loquaciously konuşma eğilimindedir.)
- Her loquaciousness can be a bit overwhelming at times. (Zaman zaman konuşkanlığı biraz baskıcı olabilir.)
- The host’s loquaciousness made the dinner party more enjoyable. (Ev sahibinin konuşkanlığı, yemek partisini daha keyifli hale getirdi.)
- Her loquaciousness was endearing to some, but annoying to others. (Bazılarına göre konuşkanlığı sevimliydi, ancak diğerleri için rahatsız ediciydi.)
- The comedian’s loquaciousness was part of his charm on stage. (Komedyenin konuşkanlığı sahnede cazibesinin bir parçasıydı.)
- His loquaciousness during interviews often made him seem insincere. (Röportajlarda konuşkanlığı genellikle samimiyetsiz görünmesine neden oldu.)
- Her loquaciousness was seen as a sign of intelligence by some. (Bazılarına göre konuşkanlığı zekanın bir işaretiydi.)
- The team leader’s loquaciousness kept the meeting going smoothly. (Takım liderinin konuşkanlığı toplantının sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağladı.)
- His loquaciousness was a welcome change from the usual awkward silence. (Konuşkanlığı, genellikle rahatsız edici sessizlikten farklı bir değişiklik
- The guest’s loquaciousness was a bit overwhelming for the shy host. (Konukun konuşkanlığı, utangaç ev sahibi için biraz baskıcıydı.)
- Her loquaciousness often made her the center of attention at parties. (Konuşkanlığı, partilerde dikkat çeken kişi haline gelmesine neden oldu.)
- His loquaciousness was a product of his extroverted personality. (Konuşkanlığı, dışa dönük kişiliğinin bir ürünüydü.)
(Türkçe anlamlarıyla birlikte)
- She spoke loquaciously about her new job for hours. (Yeni işinden saatlerce konuştu.)
- His loquaciousness made it difficult for anyone else to get a word in. (Onun konuşkanlığı, başka birinin kelime almasını zorlaştırdı.)
- The politician loquaciously promised everything to everyone during his speech. (Politikacı, konuşmasında herkese her şeyi vaat etti.)
- Sarah’s loquaciousness often made her come across as arrogant. (Sarah’nın konuşkanlığı genellikle onu kibirli biri gibi gösterirdi.)
- He talks loquaciously when he’s nervous. (Sinirli olduğunda konuşkanlık yapıyor.)
- The professor’s loquaciousness was renowned among his colleagues. (Profesörün konuşkanlığı meslektaşları arasında ünlüydü.)
- Her loquaciousness during meetings often led to the discussions going off-topic. (Toplantılarda konuşkanlığı genellikle tartışmaların konudan sapmasına neden olur.)
- The loquaciousness of the salesman convinced us to buy the product. (Satıcının konuşkanlığı, ürünü satın almamızı sağladı.)
- He tends to speak loquaciously when he’s had too much to drink. (Çok içtiğinde konuşkanlık yapıyor.)
- Her loquaciousness can be a bit overwhelming at times. (Zaman zaman konuşkanlığı biraz baskıcı olabilir.)
- The host’s loquaciousness made the dinner party more enjoyable. (Ev sahibinin konuşkanlığı, yemek partisini daha keyifli hale getirdi.)
- Her loquaciousness was endearing to some, but annoying to others. (Bazılarına göre konuşkanlığı sevimliydi, ancak diğerleri için rahatsız ediciydi.)
- The comedian’s loquaciousness was part of his charm on stage. (Komedyenin konuşkanlığı sahnede cazibesinin bir parçasıydı.)
- His loquaciousness during interviews often made him seem insincere. (Röportajlarda konuşkanlığı genellikle samimiyetsiz görünmesine neden oldu.)
- Her loquaciousness was seen as a sign of intelligence by some. (Bazılarına göre konuşkanlığı zekanın bir işaretiydi.)
- The team leader’s loquaciousness kept the meeting going smoothly. (Takım liderinin konuşkanlığı
Hemen Yorum Yaz