Loquaciously İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Loquaciously İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Loquaciously Anlamı:

Loquaciously kelimesi, aşırı konuşkan veya sözleri fazla uzatan bir kişi ya da konuşma için kullanılan bir sıfattır.

Örnek cümleler:

  1. She spoke loquaciously about her new job for hours. (Yeni işinden saatlerce loquaciously konuştu.)
  2. His loquaciousness made it difficult for anyone else to get a word in. (Onun konuşkanlığı, başka birinin kelime almasını zorlaştırdı.)
  3. The politician loquaciously promised everything to everyone during his speech. (Politikacı, konuşmasında herkese her şeyi loquaciously vaat etti.)
  4. Sarah’s loquaciousness often made her come across as arrogant. (Sarah’nın konuşkanlığı genellikle onu kibirli biri gibi gösterirdi.)
  5. He talks loquaciously when he’s nervous. (Sinirli olduğunda loquaciously konuşur.)
  6. The professor’s loquaciousness was renowned among his colleagues. (Profesörün konuşkanlığı meslektaşları arasında ünlüydü.)
  7. Her loquaciousness during meetings often led to the discussions going off-topic. (Toplantılarda konuşkanlığı genellikle tartışmaların konudan sapmasına neden olur.)
  8. The loquaciousness of the salesman convinced us to buy the product. (Satıcının konuşkanlığı, ürünü satın almamızı sağladı.)
  9. He tends to speak loquaciously when he’s had too much to drink. (Çok içtiğinde loquaciously konuşma eğilimindedir.)
  10. Her loquaciousness can be a bit overwhelming at times. (Zaman zaman konuşkanlığı biraz baskıcı olabilir.)
  11. The host’s loquaciousness made the dinner party more enjoyable. (Ev sahibinin konuşkanlığı, yemek partisini daha keyifli hale getirdi.)
  12. Her loquaciousness was endearing to some, but annoying to others. (Bazılarına göre konuşkanlığı sevimliydi, ancak diğerleri için rahatsız ediciydi.)
  13. The comedian’s loquaciousness was part of his charm on stage. (Komedyenin konuşkanlığı sahnede cazibesinin bir parçasıydı.)
  14. His loquaciousness during interviews often made him seem insincere. (Röportajlarda konuşkanlığı genellikle samimiyetsiz görünmesine neden oldu.)
  15. Her loquaciousness was seen as a sign of intelligence by some. (Bazılarına göre konuşkanlığı zekanın bir işaretiydi.)
  16. The team leader’s loquaciousness kept the meeting going smoothly. (Takım liderinin konuşkanlığı toplantının sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağladı.)
  17. His loquaciousness was a welcome change from the usual awkward silence. (Konuşkanlığı, genellikle rahatsız edici sessizlikten farklı bir değişiklik
  1. The guest’s loquaciousness was a bit overwhelming for the shy host. (Konukun konuşkanlığı, utangaç ev sahibi için biraz baskıcıydı.)
  2. Her loquaciousness often made her the center of attention at parties. (Konuşkanlığı, partilerde dikkat çeken kişi haline gelmesine neden oldu.)
  3. His loquaciousness was a product of his extroverted personality. (Konuşkanlığı, dışa dönük kişiliğinin bir ürünüydü.)

(Türkçe anlamlarıyla birlikte)

  1. She spoke loquaciously about her new job for hours. (Yeni işinden saatlerce konuştu.)
  2. His loquaciousness made it difficult for anyone else to get a word in. (Onun konuşkanlığı, başka birinin kelime almasını zorlaştırdı.)
  3. The politician loquaciously promised everything to everyone during his speech. (Politikacı, konuşmasında herkese her şeyi vaat etti.)
  4. Sarah’s loquaciousness often made her come across as arrogant. (Sarah’nın konuşkanlığı genellikle onu kibirli biri gibi gösterirdi.)
  5. He talks loquaciously when he’s nervous. (Sinirli olduğunda konuşkanlık yapıyor.)
  6. The professor’s loquaciousness was renowned among his colleagues. (Profesörün konuşkanlığı meslektaşları arasında ünlüydü.)
  7. Her loquaciousness during meetings often led to the discussions going off-topic. (Toplantılarda konuşkanlığı genellikle tartışmaların konudan sapmasına neden olur.)
  8. The loquaciousness of the salesman convinced us to buy the product. (Satıcının konuşkanlığı, ürünü satın almamızı sağladı.)
  9. He tends to speak loquaciously when he’s had too much to drink. (Çok içtiğinde konuşkanlık yapıyor.)
  10. Her loquaciousness can be a bit overwhelming at times. (Zaman zaman konuşkanlığı biraz baskıcı olabilir.)
  11. The host’s loquaciousness made the dinner party more enjoyable. (Ev sahibinin konuşkanlığı, yemek partisini daha keyifli hale getirdi.)
  12. Her loquaciousness was endearing to some, but annoying to others. (Bazılarına göre konuşkanlığı sevimliydi, ancak diğerleri için rahatsız ediciydi.)
  13. The comedian’s loquaciousness was part of his charm on stage. (Komedyenin konuşkanlığı sahnede cazibesinin bir parçasıydı.)
  14. His loquaciousness during interviews often made him seem insincere. (Röportajlarda konuşkanlığı genellikle samimiyetsiz görünmesine neden oldu.)
  15. Her loquaciousness was seen as a sign of intelligence by some. (Bazılarına göre konuşkanlığı zekanın bir işaretiydi.)
  16. The team leader’s loquaciousness kept the meeting going smoothly. (Takım liderinin konuşkanlığı

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.