Literally İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Literally İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Literally İle İlgili Cümleler

Türkçe Anlamı: Harfi harfine, tam anlamıyla

  1. She was literally shaking with fear. (Tam anlamıyla korkudan titriyordu.)
  2. The book was literally flying off the shelves. (Kitaplar harfiyen raflardan uçup gidiyordu.)
  3. I am literally starving. (Tam anlamıyla açlıktan ölüyorum.)
  4. The movie was so scary, I was literally glued to my seat. (Film o kadar korkunçtu ki, tam anlamıyla koltuğuma yapışmıştım.)
  5. I have literally no idea what you’re talking about. (Tam anlamıyla ne dediğinden hiçbir fikrim yok.)
  6. The car was literally on fire. (Araç tam anlamıyla yanıyordu.)
  7. I’m not exaggerating, it was literally the best meal I’ve ever had. (Abartmıyorum, tam anlamıyla yediğim en iyi yemekti.)
  8. The mountain was literally touching the clouds. (Dağ tam anlamıyla bulutlara dokunuyordu.)
  9. He was literally a walking dictionary. (O tam anlamıyla yürüyen bir sözlüktü.)
  10. The concert was so loud, my ears were literally ringing. (Konser o kadar yüksekti ki, kulaklarım tam anlamıyla çınlıyordu.)
  11. I’m not joking, he literally slept through the entire movie. (Şaka yapmıyorum, o tam anlamıyla film boyunca uyudu.)
  12. The room was so cold, I was literally shivering. (Oda o kadar soğuktu ki, tam anlamıyla titriyordum.)
  13. The cake was literally the size of a small car. (Pasta tam anlamıyla küçük bir araba boyutundaydı.)
  14. I was so angry, I was literally seeing red. (Öfkem o kadar büyüktü ki, tam anlamıyla kıpkırmızı görüyordum.)
  15. I can’t believe it, I’m literally living my dream. (İnanamıyorum, tam anlamıyla hayallerimi yaşıyorum.)
  16. The storm was so bad, it was literally tearing trees out of the ground. (Fırtına o kadar kötüydü ki, tam anlamıyla ağaçları kökünden söküyordu.)
  17. The dress was literally covered in sequins. (Elbise tam anlamıyla payetlerle kaplıydı.)
  18. He was literally the only one who understood what I was going through. (O tam anlamıyla benim yaşadıklarımı anlayan tek kişiydi.)
  19. I was so scared, my heart was literally pounding out of my chest. (Korkum o kadar büyüktü ki, kalbim tam anlamıyla göğsümden fırlayacak gibiydi.)
  20. The painting was so realistic, it was literally like looking out a window. (Tablo o kadar gerçekçiydi ki, tam anlamıyla bir pencereden bakıy
  1. She was literally running circles around the competition. (O, tam anlamıyla rakiplerinin etrafında dönüyordu.)
  2. The dog was literally bouncing off the walls with excitement. (Köpek tam anlamıyla duvarlara zıplayarak heyecanla doluydu.)
  3. The heat was so intense, it was literally melting the asphalt. (Sıcaklık o kadar yoğundu ki, tam anlamıyla asfaltı eritiyordu.)
  4. The roller coaster was so thrilling, I was literally screaming my head off. (Lunapark treni o kadar heyecan vericiydi ki, tam anlamıyla bağırıyordum.)
  5. The song was so emotional, I was literally moved to tears. (Şarkı o kadar duygusal ve etkileyiciydi ki, tam anlamıyla gözyaşlarıma hakim olamadım.)
  6. The athlete was literally giving it his all in the competition. (Sporcu, yarışmada tam anlamıyla her şeyini veriyordu.)
  7. The view from the mountaintop was literally breathtaking. (Dağın tepesinden manzara tam anlamıyla nefes kesiciydi.)
  8. The company was literally drowning in debt. (Şirket tam anlamıyla borç altında boğuluyordu.)
  9. The sun was so hot, it was literally scorching the pavement. (Güneş o kadar sıcaktı ki, tam anlamıyla kaldırımı yakıyordu.)
  10. The actor was so convincing, he was literally living the character. (Oyuncu o kadar ikna ediciydi ki, tam anlamıyla karakteri yaşıyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.