İntently İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İntently İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

INTENTLY

Türkçe anlamı: Yoğun bir şekilde, dikkatlice veya kararlı bir şekilde yapılan bir şeyi ifade eder.

1. She looked intently at the painting for several minutes. (O resme birkaç dakika boyunca dikkatlice baktı.)
2. He listened intently to every word she said. (Söylediği her kelimeyi dikkatle dinledi.)
3. She worked intently on her project for hours. (Saatlerce projesine yoğun bir şekilde çalıştı.)
4. The detective stared intently at the crime scene, searching for clues. (Polis, ipuçları ararken suç mahalline yoğun bir şekilde baktı.)
5. The audience watched intently as the acrobat performed his dangerous stunts. (İzleyiciler akrobat tehlikeli numaralarını yaparken dikkatle izledi.)
6. She studied intently for the exam and got an A. (Sınava yoğun bir şekilde çalıştı ve A aldı.)
7. He looked intently into her eyes and knew she was telling the truth. (Onun gözlerine yoğun bir şekilde baktı ve doğruyu söylediğini anladı.)
8. The bird watched intently as the worm wriggled in the ground. (Solucan yerin altında kıvranırken kuş dikkatle izledi.)
9. She held his hand intently as they walked through the dark forest. (Karanlık ormanın içinden yürürken elini sıkı sıkıya tuttu.)
10. The scientist studied the data intently, searching for patterns. (Bilim adamı verileri yoğun bir şekilde inceleyerek desenler aradı.)
11. He concentrated intently on the chessboard, planning his next move. (Satranç tahtasına yoğun bir şekilde odaklandı ve bir sonraki hamlesini planladı.)
12. The photographer watched intently as the sun rose over the mountains. (Fotoğrafçı dağların üzerinde güneş doğarken yoğun bir şekilde izledi.)
13. The teacher watched intently as her students took the test, making sure no one cheated. (Öğretmen öğrencileri sınav yaparken yoğun bir şekilde izledi ve kimse kopya çekmediğinden emin oldu.)
14. The chef cooked intently, making sure every dish was perfect. (Şef yoğun bir şekilde yemek pişirdi ve her tabağın mükemmel olduğundan emin oldu.)
15. The writer typed intently, trying to finish his novel before the deadline. (Yazar yoğun bir şekilde yazı yazdı ve son teslim tarihinden önce romanını bitirmeye çalıştı.)
16. The child looked intently at the butterfly as it fluttered around the garden. (Kelebek bahçede uçuşurken çocuk dikkatle izledi.)
17. The athlete trained intently for months before the big competition. (Sporcu büyük yarışmadan önce aylar boyunca yoğun bir şekilde antrenman yaptı.)
18. The

musician played his instrument intently, lost in the music. (Müzisyen yoğun bir şekilde enstrümanını çaldı ve müziğin içinde kayboldu.)
19. The artist painted intently, creating a masterpiece. (Sanatçı yoğun bir şekilde resim yaptı ve bir başyapıt yarattı.)

20. The hiker climbed intently, determined to reach the summit. (Dağcı yoğun bir şekilde tırmandı ve zirveye ulaşmaya kararlıydı.)

Türkçe Karşılığı: Yoğun bir şekilde.