İnsurmountable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnsurmountable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnsurmountable

İnsurmountable, Türkçe’de “aşılamaz, üstesinden gelinemez” anlamlarına gelir. Bu kelime sıklıkla bir engelin aşılamaz olduğunu ifade etmek için kullanılır.

Örnek cümleler:

  1. Despite their best efforts, the team faced an insurmountable challenge. (En iyi çabalarına rağmen, takım aşılması mümkün olmayan bir zorlukla karşı karşıya kaldı.)
  2. The language barrier seemed insurmountable to the tourists. (Dil bariyeri turistler için aşılamaz görünüyordu.)
  3. The athlete overcame an insurmountable injury to win the gold medal. (Sporcu, aşılamaz görünen bir yaralanmayı yenerek altın madalya kazandı.)
  4. The financial burden proved insurmountable for the small business. (Finansal yük, küçük işletme için üstesinden gelinemez bir hal aldı.)
  5. The mountain’s steep incline made it an insurmountable climb. (Dağın dik yokuşu tırmanması aşılmaz hale getirdi.)
  6. The lack of resources made the task insurmountable. (Kaynakların eksikliği, görevi üstesinden gelinemez hale getirdi.)
  7. The team’s lack of experience proved to be an insurmountable obstacle. (Takımın deneyimsizliği, aşılamaz bir engel olarak ortaya çıktı.)
  8. The damage to the bridge was insurmountable, and it had to be closed indefinitely. (Köprüye verilen zarar aşılamazdı ve süresiz olarak kapatılması gerekti.)
  9. The cultural divide between the two countries seemed insurmountable. (İki ülke arasındaki kültürel fark, aşılamaz görünüyordu.)
  10. The language barrier proved insurmountable in their attempt to negotiate a deal. (Anlaşma yapmaya çalışırken, dil bariyeri aşılamaz oldu.)
  11. The team’s lack of funding made success an insurmountable challenge. (Takımın finansman eksikliği, başarıyı aşılması zor bir zorluk haline getirdi.)
  12. The storm created insurmountable obstacles for the rescue team. (Fırtına, kurtarma ekibi için aşılması zor engeller yarattı.)
  13. The legal barriers were insurmountable for the company trying to enter the foreign market. (Yabancı pazarlara girmeye çalışan şirket için hukuki engeller aşılamazdı.)
  14. The language barrier made communication insurmountable between the two parties. (Dil engeli, iki taraf arasındaki iletişimi aşılması zor hale getirdi.)
  15. The size of the task was insurmountable for the small team. (Görevin büyüklüğü, küçük takım için aşılmaz hale geldi.)
  16. The political climate made reaching a compromise insurmountable. (Politik

ik ortam, uzlaşmaya varmayı aşılması zor hale getirdi.)
17. The company faced an insurmountable challenge when its main supplier went bankrupt. (Ana tedarikçisi iflas ettiğinde şirket, aşılması zor bir zorlukla karşı karşıya kaldı.)

  1. The cultural differences between the two families made reconciliation insurmountable. (İki aile arasındaki kültürel farklılıklar, barışmayı aşılması zor hale getirdi.)
  2. The student found the math problem insurmountable and needed extra help. (Öğrenci matematik problemini aşılmaz buldu ve ekstra yardıma ihtiyacı vardı.)
  3. The damage to the ecosystem was insurmountable, and it would take years to recover. (Ekosisteme verilen zarar aşılmazdı ve iyileşmesi yıllar alacaktı.)

(Türkçe karşılıklarını koyabilmek için yazı boyunca çeviri yaptım, özür dilerim.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.