İngratiating İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İngratiating İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İngratiating kelimesinin Türkçe Anlamı:

İngratiating, bir kişinin kendisine yardımcı olması veya kendi amaçlarına ulaşmak için başka bir kişinin hoşuna gitmek veya onun takdirini kazanmaya çalışması anlamına gelir.

Örnek Cümleler:

  1. She was always ingratiating herself with the boss in the hopes of getting a promotion. (O her zaman terfi almak umuduyla patronun hoşuna gitmek için kendisini beğendirmeye çalışıyordu.)
  2. He used ingratiating flattery to get the job he wanted. (İstediği işi elde etmek için kendisini beğendirici aşırı iltifat kullanıyordu.)
  3. She had an ingratiating smile that won everyone over. (Herkesi kazanan kendisine özgü bir gülümsemesi vardı.)
  4. The salesman had an ingratiating manner that put people at ease. (Satıcı insanları rahatlatan bir tavır sergiledi.)
  5. The politician was always ingratiating himself with voters to gain their support. (Politikacı seçmenlerin desteğini kazanmak için kendisini beğendiriyordu.)
  6. He was so ingratiating that I couldn’t help but feel suspicious. (O kadar yalakaydı ki şüphelenmemek imkansızdı.)
  7. She used ingratiating gestures to try and win the approval of her peers. (Akranlarının onayını kazanmak için yalakalık eden hareketler yaptı.)
  8. The employee’s ingratiating behavior annoyed his coworkers. (Çalışanın yalakalık eden davranışları iş arkadaşlarını rahatsız etti.)
  9. The celebrity’s ingratiating mannerisms were seen as insincere by many. (Ünlünün kendisini beğendirici tavırları birçok kişi tarafından samimiyetsiz olarak görüldü.)
  10. The student was always ingratiating herself with the teacher in order to get better grades. (Öğrenci daha iyi notlar almak için öğretmenin hoşuna gitmek için kendisini beğendirdi.)
  11. His ingratiating tone made it clear that he was only after something. (Yalakalık eden tonu sadece bir şey istediğini açıkça ortaya koydu.)
  12. The politician’s ingratiating smile was not enough to convince the voters. (Politikacının kendisini beğendiren gülümsemesi seçmenleri ikna etmek için yeterli değildi.)
  13. The customer was put off by the salesperson’s ingratiating attitude. (Müşteri satıcının kendisini beğendiren tavrından rahatsız oldu.)
  14. The boss saw through the employee’s ingratiating behavior and did not give him the promotion. (Patron, çalışanın yalakalık eden davranışlarını fark etti ve ona terfi vermedi.)
  15. The ingratiating compliments made her uncomfortable. (Yalakalık eden iltifatlar onu rahatsız etti.)
    16
  1. The actor’s ingratiating demeanor made him popular with audiences. (Aktörün kendisini beğendiren tavırları onu seyircilerle popüler yaptı.)
  2. She always had an ingratiating comment ready for her boss. (Patronu için her zaman kendisini beğendiren bir yorumu hazırdı.)
  3. The employee’s ingratiating behavior was transparent and made his colleagues uncomfortable. (Çalışanın yalakalık eden davranışları açıktı ve meslektaşlarını rahatsız etti.)
  4. The politician’s ingratiating campaign was seen as disingenuous by some voters. (Politikacının kendisini beğendiren kampanyası bazı seçmenler tarafından samimiyetsiz olarak görüldü.)
  5. The coach’s ingratiating personality endeared him to his players. (Antrenörün kendisini beğendiren kişiliği onu oyuncularına sevdirdi.)

Türkçe Karşılıkları:

  • Kendisini beğendirmek
  • Yalakalık eden
  • Herkesi kazanan
  • İnsanları rahatlatan
  • Kendisini beğendiren
  • Şüpheli
  • Yalakalık eden
  • İş arkadaşlarını rahatsız eden
  • Samimiyetsiz
  • Kendisini beğendiren
  • Sadece bir şey istediğini açıkça ortaya koyan
  • Yeterli olmayan
  • Müşteriyi rahatsız eden
  • Fark edilen
  • Rahatsız eden
  • Popüler yapan
  • Kendisini beğendiren yorumu hazır olan
  • Meslektaşlarını rahatsız eden
  • Samimiyetsiz olarak görülen
  • Oyuncularına sevdiren

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.