İnfliction İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Infliction
Infliction, birisi ya da bir şeye zarar vermek anlamına gelen bir kelime olarak kullanılır.
Örnek Cümleler:
- She was sorry for the infliction she had caused to her family. (Ailesine verdiği zarardan dolayı üzgündü.)
- The punishment was seen as an infliction of suffering on the prisoners. (Ceza, mahkumlara acı verme olarak görüldü.)
- He didn’t want to inflict pain on his children by telling them the truth. (Gerçeği söyleyerek çocuklarına acı çektirmek istemedi.)
- The government’s policies had inflicted great harm on the economy. (Hükümetin politikaları ekonomiye büyük zarar verdi.)
- She regretted the infliction of pain on her friend. (Arkadaşına acı verdiği için pişman oldu.)
- The injury was an infliction of serious damage to his career. (Yaralanma, kariyerine ciddi zarar veren bir durumdu.)
- He didn’t want to be the cause of infliction on others. (Başkalarına zarar vermek istemiyordu.)
- The illness was an infliction on her body. (Hastalık, vücuduna bir zarardı.)
- The war had inflicted a great deal of suffering on the civilians. (Savaş, sivillere büyük bir acı vermişti.)
- The company’s layoffs were an infliction on its employees. (Şirketin işten çıkarmaları, çalışanlarına bir zarar olarak görüldü.)
- He didn’t want to inflict any pain on his dog. (Köpeğine herhangi bir acı vermek istemedi.)
- The accident had inflicted serious injuries on the passengers. (Kaza, yolculara ciddi yaralar vermişti.)
- She didn’t want to be the source of infliction on her colleagues. (Meslektaşlarına zarar vermek istemiyordu.)
- The hurricane had inflicted extensive damage on the city. (Kasırga, şehre geniş çapta zarar vermişti.)
- He couldn’t bear the infliction of physical pain anymore. (Fiziksel acıya dayanamadı daha fazla.)
- The disease had inflicted irreparable damage on his body. (Hastalık, vücuduna onarılamaz bir zarar vermişti.)
- She realized that her words had caused an infliction on her friend’s feelings. (Sözlerinin arkadaşının duygularına zarar verdiğini fark etti.)
- The earthquake had inflicted massive destruction on the region. (Deprem, bölgeye büyük bir yıkım getirmişti.)
- He didn’t want to be the infliction of his wife’s pain anymore. (Artık eşinin acısına sebep olmak istemiyordu.)
- The virus had inflicted a lot of suffering on the world. (Virüs, dünyaya büyük bir acı vermişti.)
More Examples:
-
He couldn’t forgive himself for the infliction of harm on his friend. (Arkadaşına verdiği zarar için kendini affedemedi.)
-
The coach didn’t want to inflict any injuries on his players during the training. (Antrenmanda oyuncularına herhangi bir yaralanma vermek istemedi.)
-
The mistake had inflicted a significant loss on the company’s reputation. (Hata, şirketin itibarına önemli bir kayıp olarak yansıdı.)
-
The terrorist attack had inflicted terror and fear in the hearts of the citizens. (Terör saldırısı, vatandaşların kalplerine korku ve dehşet salmıştı.)
-
The company’s closure had inflicted a financial burden on its employees. (Şirketin kapanması, çalışanlarına mali bir yük olarak yansıdı.)
-
The disease had inflicted unbearable pain on her body. (Hastalık, vücudunda dayanılmaz bir acıya sebep oldu.)
-
The teacher didn’t want to inflict any emotional trauma on his students. (Öğrencilerine herhangi bir duygusal travma yaşatmak istemiyordu.)
-
The accident had inflicted permanent damage on his leg. (Kaza, bacağına kalıcı bir zarar vermişti.)
-
She regretted the infliction of pain on her sister during their argument. (Tartışmaları sırasında kardeşine acı verdiği için pişman oldu.)
-
The hurricane had inflicted a lot of damage on the local businesses. (Kasırga, yerel işletmelere birçok zarar vermişti.)
-
He didn’t want to be the cause of infliction on his team’s chances of winning. (Takımının kazanma şansına zarar vermek istemiyordu.)
-
The war had inflicted long-lasting trauma on the soldiers who had participated. (Savaşa katılan askerlerde uzun süreli travmaya neden olmuştu.)
-
She couldn’t stand the infliction of emotional pain anymore. (Duygusal acıya daha fazla dayanamadı.)
-
The surgery had inflicted temporary discomfort on her body. (Ameliyat, vücudunda geçici bir rahatsızlık yarattı.)
-
He didn’t want to inflict any harm on the environment by his actions. (Eylemleriyle herhangi bir zarar vermek istemiyordu.)
-
The pandemic had inflicted a lot of damage on the world’s economy. (Pandemi, dünya ekonomisine birçok zarar vermişti.)
-
The coach didn’t want to inflict any emotional distress on his players. (Antrenör, oyuncularına herhangi bir duygusal sıkıntı yaşatmak istemiyordu.)
-
The accident had inflicted a lot of pain on his family. (Kaza, ailesine birçok acı vermişti.)
-
She regretted the infliction of harm on her colleague’s career. (Meslektaşının kariyerine verdiği zarardan dolayı pişman oldu.)
-
The storm had inflicted significant damage on the power lines in the area. (Fırtına, bölgedeki
Hemen Yorum Yaz