İndissoluble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
İndissoluble
İndissoluble, “ayrılmaz” veya “çözülemez” anlamına gelir. Bu kelime, bir şeyin ayrılmaz veya bölünemez olduğunu ifade etmek için kullanılır.
Örnek cümleler:
- The bond between the two sisters was indissoluble. (İki kız kardeş arasındaki bağlar ayrılmazdı.)
- The marriage was considered indissoluble in the eyes of the church. (Evlilik kilise gözünde çözülemez olarak kabul edildi.)
- The country’s sovereignty is indissoluble. (Ülkenin egemenliği ayrılmazdır.)
- The indissoluble mixture of oil and water was difficult to separate. (Yağ ve suyun çözülemez karışımı ayrılmak zordu.)
- The team’s indissoluble bond helped them win the championship. (Takımın ayrılmaz bağı, şampiyonluğu kazanmalarına yardımcı oldu.)
- The legal contract was indissoluble once both parties had signed it. (Her iki taraf da imzaladıktan sonra, hukuki sözleşme çözülemezdi.)
- The company had an indissoluble partnership with their suppliers. (Şirketin tedarikçileriyle ayrılmaz bir ortaklığı vardı.)
- The love between the mother and her child was indissoluble. (Anne ve çocuk arasındaki sevgi ayrılmazdı.)
- The indissoluble nature of the chemical made it dangerous to handle. (Kimyasalın çözülemez doğası, ele almak için tehlikeliydi.)
- The treaty established an indissoluble alliance between the two countries. (Antlaşma, iki ülke arasında ayrılmaz bir ittifak kurdu.)
- The artist’s indissoluble connection with nature was reflected in his work. (Sanatçının doğa ile ayrılmaz bağı, eserlerinde yansıtıldı.)
- The friendship between the two men was indissoluble, despite their political differences. (İki adam arasındaki dostluk, siyasi farklılıklarına rağmen çözülemezdi.)
- The indissoluble bonds of family are important to many people. (Aile bağları, birçok insan için ayrılmazdır.)
- The indissoluble unity of the team was tested during the playoffs. (Takımın ayrılmaz birliği, playofflarda test edildi.)
- The scientist discovered an indissoluble connection between the brain and the body. (Bilim adamı, beyin ve vücut arasında çözülemez bir bağlantı keşfetti.)
- The indissoluble thread of tradition runs through the fabric of society. (Geleneklerin çözülemez ipliği, toplumun dokusundan geçer.)
- The king believed that his authority was indissoluble and absolute.
- The company’s indissoluble commitment to quality set it apart from its competitors. (Şirketin kaliteye olan çözülemez taahhüdü, rakiplerinden farklı kıldı.)
- The indissoluble bond between the mother and her child is a universal experience. (Anne ve çocuk arasındaki çözülemez bağ, evrensel bir deneyimdir.)
- The scientist’s indissoluble curiosity led him to make groundbreaking discoveries. (Bilim adamının çözülemez merakı, çığır açan keşifler yapmasına yol açtı.)
(Türkçe çevirileri cümlelerin sonunda belirtilmiştir.)
Hemen Yorum Yaz