İncredulous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İncredulous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İncredulous Nedir?

İncredulous, şüpheci ya da inanmayan anlamına gelen bir İngilizce sıfattır. Bir şeyin gerçekliğine veya doğruluğuna inanmakta zorlanan ya da inanmayan kişiler için kullanılır.

Örnek Cümleler:

1. I was incredulous when I heard the news. (Haberleri duyduğumda inanamadım.)
2. She looked at me with an incredulous expression. (Bana şüpheci bir ifadeyle baktı.)
3. He was incredulous about the possibility of winning the lottery. (Lotoyu kazanma ihtimaline inanmakta zorlandı.)
4. The audience was incredulous at the magician’s tricks. (Sihirbazın numaralarına seyirciler şüpheciydi.)
5. I am incredulous of his excuses. (Bahanelerine inanmıyorum.)
6. His incredulous tone implied that he did not believe me. (Şüpheci tonu beni inanmadığını ima ediyordu.)
7. She was incredulous that he could finish the race so quickly. (Yarışı bu kadar çabuk bitirebileceğine inanamadı.)
8. He listened with an incredulous ear to the sales pitch. (Satış sunumuna şüpheci bir kulakla dinledi.)
9. The teacher was incredulous at the student’s excuse for being late. (Öğrencinin geç kalmaya bahanesine öğretmeni şüpheyle yaklaştı.)
10. I was incredulous when I found out that she was only 16. (Sadece 16 yaşında olduğunu öğrendiğimde inanamadım.)
11. His incredulous expression told me that he thought I was lying. (Şüpheci ifadesi yalan söylediğimi düşündüğünü bana söylüyordu.)
12. She was incredulous when she saw the price tag on the dress. (Elbisenin fiyat etiketini görünce inanamadı.)
13. His incredulous reaction to the news made me doubt its validity. (Haberlere verdiği şüpheci tepki onların doğruluğunu sorgulamama neden oldu.)
14. The scientist was incredulous at the results of the experiment. (Deneyin sonuçlarına bilim adamı şüpheciydi.)
15. I was incredulous that he could eat a whole pizza by himself. (Tüm pizzayı tek başına yiyebileceğine inanamadım.)
16. Her incredulous tone suggested that she did not trust him. (Şüpheci tonu ona güvenmediğini gösteriyordu.)
17. He was incredulous when he heard that he had won the award. (Ödülü kazandığını duyunca inanamadı.)
18. I was incredulous that he had never heard of the Beatles. (Beatles’u hiç duymamış olmasına inanamadım.)
19. The company was incredulous at the employee’s excuse for being late. (Çalışanın geç kalmaya bahanesine şirket şüphe

19. The company was incredulous at the employee’s excuse for being late. (Çalışanın geç kalmaya bahanesine şirket şüpheyle yaklaştı.)
20. Her incredulous response indicated that she was not interested in the proposal. (Şüpheci yanıtı öneriye ilgisiz olduğunu gösteriyordu.)