İnane İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnane İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Inane

İnane, anlamsız veya aptalca bir şey anlamına gelen bir sıfattır.

  1. I can’t believe he spent all his money on such an inane purchase. (Onun, böyle anlamsız bir satın alım için tüm parasını harcadığına inanamıyorum.)
  2. Her inane comment made the situation even more awkward. (Onun her aptalca yorumu durumu daha da zorlaştırdı.)
  3. The professor dismissed the student’s inane question with a wave of his hand. (Profesör, öğrencinin anlamsız sorusunu eliyle geçiştirdi.)
  4. She found the comedian’s jokes to be inane and unfunny. (O, komedyenin şakalarının anlamsız ve komik olmadığını düşündü.)
  5. The movie’s plot was so inane that I couldn’t even follow it. (Filmin hikayesi o kadar anlamsızdı ki, bile takip edemedim.)
  6. I’m tired of listening to your inane rambling. (Senin anlamsız atıp tutmalarını dinlemekten bıktım.)
  7. It was an inane decision to go out without an umbrella in this weather. (Bu hava koşullarında şemsiye olmadan dışarı çıkmak anlamsız bir karardı.)
  8. The debate became inane when the politicians started attacking each other personally. (Politikacılar birbirlerine kişisel saldırılar başlayınca, tartışma anlamsız hale geldi.)
  9. His argument was so inane that nobody bothered to respond. (Onun argümanı o kadar anlamsızdı ki, kimse cevap vermek bile istemedi.)
  10. The book’s premise was inane, but the author managed to make it entertaining. (Kitabın temeli anlamsızdı, ama yazar onu eğlenceli hale getirmeyi başardı.)
  11. His inane behavior at the party embarrassed everyone who was with him. (Partideki anlamsız davranışları, onunla birlikte olan herkesi utandırdı.)
  12. The company’s decision to change the logo was criticized as inane by many. (Logo değiştirme kararı birçok kişi tarafından anlamsız olarak eleştirildi.)
  13. The politician’s inane speech failed to impress anyone in the audience. (Politikacının anlamsız konuşması, seyircide kimseyi etkilemedi.)
  14. She couldn’t stand the inane chatter of her coworkers anymore. (Artık iş arkadaşlarının anlamsız laflarına dayanamıyordu.)
  15. His inane attempt at a joke fell flat with the audience. (Onun anlamsız şaka girişimi, seyirci tarafından beğenilmedi.)
  16. The teacher dismissed the student’s inane excuse for being late. (Öğretmen, öğrencinin geç kalma bahanesini anlamsız buldu ve kabul etmedi.)
  17. The conversation quickly turned inane when they started talking about their favorite reality shows. (Favori reality şovları hakkında kon

uşmaya başladıklarında, konuşma hızla anlamsız hale geldi.)
18. The customer service representative’s inane response only made the customer angrier. (Müşteri hizmetleri temsilcisinin anlamsız yanıtı, müşteriyi daha da öfkelendirdi.)

  1. The comedian’s inane antics on stage failed to get a laugh from the audience. (Komedyenin sahnede yaptığı anlamsız şeyler, seyirciden gülümseme bile alamadı.)
  2. The journalist criticized the article for its inane content and lack of depth. (Gazeteci, makaleyi içeriğinin anlamsızlığı ve yüzeyselliği nedeniyle eleştirdi.)

(Türkçe karşılıklar parantez içinde belirtilmiştir.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.