İmmovable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
İmmovable
İmmovable, hareketsiz veya yerinden oynatılamayan anlamlarına gelir.
- The statue in the park is immovable. (Parktaki heykel hareketsizdir.)
- His belief in his own abilities is immovable. (Kendi yeteneklerine olan inancı yerinden oynatılamaz.)
- The large rock was immovable, no matter how hard we tried to move it. (Büyük kaya, ne kadar zor denesek de yerinden oynatılamadı.)
- She stood immovable, staring at the ocean. (Okyanusa bakarak hareketsiz durdu.)
- The boulder was immovable, blocking our path. (Yolumuzu engelleyen kaya yerinden oynatılamazdı.)
- The old tree was immovable, rooted firmly in the ground. (Eski ağaç, yerinde sağlamca köklüydü.)
- The heavy safe was immovable, even with the help of a dozen people. (Ağır kasa, on kişinin yardımıyla bile yerinden oynatılamadı.)
- The mountain was immovable, standing tall for thousands of years. (Dağ binlerce yıldır yerinden oynatılmadan duruyor.)
- Her expression remained immovable, despite the shocking news. (Şok edici haberlere rağmen ifadesi yerinden oynatılmadı.)
- The building’s foundation was immovable, built to withstand earthquakes. (Binanın temeli, depremlere dayanacak şekilde yapılmıştı.)
- The stubborn mule was immovable, refusing to budge. (Inatçı eşek yerinden oynatılamazdı, hareket etmeyi reddediyordu.)
- The ancient ruins were immovable, a testament to a lost civilization. (Eski kalıntılar, kaybolan bir medeniyetin bir kanıtı olarak yerinden oynatılamazdı.)
- The massive boulder was immovable, blocking the entrance to the cave. (Devasa kaya, mağaranın girişini kapatarak yerinden oynatılmazdı.)
- His position on the issue was immovable, despite the arguments presented. (Sunulan argümanlara rağmen, konudaki tutumu yerinden oynatılamazdı.)
- The old oak tree was immovable, a symbol of strength and stability. (Eski meşe ağacı, güçlülük ve istikrarın bir sembolü olarak yerinden oynatılamazdı.)
- The massive ship was immovable, stuck in the harbor due to a storm. (Fırtına nedeniyle limanda sıkışan devasa gemi, yerinden oynatılamazdı.)
- His loyalty to his family was immovable, even in the face of temptation. (Tentasyon karşısında bile, ailesine olan bağlılığı yerinden oynatılamazdı.)
- The boulder was immovable, preventing us from reaching the other side of the river. (Yan tarafta ulaşmamızı engelleyen kaya yerinden o
ynatılamazdı.)
19. The old bridge was immovable, standing strong for generations. (Eski köprü, nesiller boyunca güçlü bir şekilde ayakta kaldı ve yerinden oynatılamazdı.)
- The heavyweight wrestler was immovable, pinning his opponent to the mat. (Ağır sıklet güreşçi, rakibini mindere yapıştırarak yerinden oynatılamazdı.)
Hemen Yorum Yaz