İmmovable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmmovable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmmovable

İmmovable, hareketsiz veya yerinden oynatılamayan anlamlarına gelir.

  1. The statue in the park is immovable. (Parktaki heykel hareketsizdir.)
  2. His belief in his own abilities is immovable. (Kendi yeteneklerine olan inancı yerinden oynatılamaz.)
  3. The large rock was immovable, no matter how hard we tried to move it. (Büyük kaya, ne kadar zor denesek de yerinden oynatılamadı.)
  4. She stood immovable, staring at the ocean. (Okyanusa bakarak hareketsiz durdu.)
  5. The boulder was immovable, blocking our path. (Yolumuzu engelleyen kaya yerinden oynatılamazdı.)
  6. The old tree was immovable, rooted firmly in the ground. (Eski ağaç, yerinde sağlamca köklüydü.)
  7. The heavy safe was immovable, even with the help of a dozen people. (Ağır kasa, on kişinin yardımıyla bile yerinden oynatılamadı.)
  8. The mountain was immovable, standing tall for thousands of years. (Dağ binlerce yıldır yerinden oynatılmadan duruyor.)
  9. Her expression remained immovable, despite the shocking news. (Şok edici haberlere rağmen ifadesi yerinden oynatılmadı.)
  10. The building’s foundation was immovable, built to withstand earthquakes. (Binanın temeli, depremlere dayanacak şekilde yapılmıştı.)
  11. The stubborn mule was immovable, refusing to budge. (Inatçı eşek yerinden oynatılamazdı, hareket etmeyi reddediyordu.)
  12. The ancient ruins were immovable, a testament to a lost civilization. (Eski kalıntılar, kaybolan bir medeniyetin bir kanıtı olarak yerinden oynatılamazdı.)
  13. The massive boulder was immovable, blocking the entrance to the cave. (Devasa kaya, mağaranın girişini kapatarak yerinden oynatılmazdı.)
  14. His position on the issue was immovable, despite the arguments presented. (Sunulan argümanlara rağmen, konudaki tutumu yerinden oynatılamazdı.)
  15. The old oak tree was immovable, a symbol of strength and stability. (Eski meşe ağacı, güçlülük ve istikrarın bir sembolü olarak yerinden oynatılamazdı.)
  16. The massive ship was immovable, stuck in the harbor due to a storm. (Fırtına nedeniyle limanda sıkışan devasa gemi, yerinden oynatılamazdı.)
  17. His loyalty to his family was immovable, even in the face of temptation. (Tentasyon karşısında bile, ailesine olan bağlılığı yerinden oynatılamazdı.)
  18. The boulder was immovable, preventing us from reaching the other side of the river. (Yan tarafta ulaşmamızı engelleyen kaya yerinden o

ynatılamazdı.)
19. The old bridge was immovable, standing strong for generations. (Eski köprü, nesiller boyunca güçlü bir şekilde ayakta kaldı ve yerinden oynatılamazdı.)

  1. The heavyweight wrestler was immovable, pinning his opponent to the mat. (Ağır sıklet güreşçi, rakibini mindere yapıştırarak yerinden oynatılamazdı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.