Hopeless İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hopeless İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hopeless

Hopeless kelimesi Türkçe’de “umutsuz” anlamına gelir. Bir durumun, kişinin ya da bir işin çaresiz olduğunu ifade etmek için kullanılır.

1. She felt hopeless after failing the exam. (Sınavı başarısız olduğu için umutsuz hissetti.)
2. The situation seems hopeless. (Durum umutsuz görünüyor.)
3. He has a hopeless addiction to drugs. (Uyuşturucuya karşı umutsuz bir bağımlılığı var.)
4. She is in a hopeless relationship. (Umutsuz bir ilişkide.)
5. The company’s financial situation is hopeless. (Şirketin mali durumu umutsuz.)
6. The doctors told him his condition was hopeless. (Doktorlar ona durumunun umutsuz olduğunu söylediler.)
7. She had a hopeless look on her face. (Yüzünde umutsuz bir ifade vardı.)
8. He felt hopeless and lost after his wife’s death. (Eşinin ölümünden sonra umutsuz ve kayıp hissetti.)
9. The team had a hopeless chance of winning. (Takımın kazanma şansı umutsuzdu.)
10. Her attempts to solve the problem were hopeless. (Problemi çözmek için yaptığı girişimler umutsuzdu.)
11. He has a hopeless attitude towards life. (Hayata karşı umutsuz bir tutumu var.)
12. The situation seemed hopeless, but they managed to find a solution. (Durum umutsuz görünüyordu ama bir çözüm bulmayı başardılar.)
13. The patient’s condition was hopeless, and the doctors couldn’t do anything to save him. (Hastanın durumu umutsuzdu ve doktorlar onu kurtarmak için bir şey yapamadılar.)
14. He had a hopeless feeling of loneliness. (Yalnızlık hissi umutsuzdu.)
15. The company’s future looked hopeless, and many employees were worried about losing their jobs. (Şirketin geleceği umutsuz görünüyordu ve birçok çalışan işlerini kaybetme endişesi yaşıyordu.)
16. The students had a hopeless expression on their faces when they saw the difficult exam questions. (Zorlu sınav sorularını gördüklerinde öğrencilerin yüzünde umutsuz bir ifade vardı.)
17. She tried to save her marriage, but it was a hopeless cause. (Evliğini kurtarmak için uğraştı ama umutsuz bir çaba oldu.)
18. He was in a hopeless situation and needed help. (Umutsuz bir durumda ve yardıma ihtiyacı vardı.)
19. The team had a hopeless start to the season, but they managed to turn it around. (Takım sezonun başında umutsuz bir başlangıç yaptı ama durumu değiştirmeyi başardılar.)
20. The situation was hopeless, but she refused to give up. (Durum umutsuzdu ama pes etmeyi reddetti.)

21. His financial problems seemed hopeless until he received unexpected help. (Mali sorunları umutsuz görünüyordu ta ki beklenmedik bir yardım alana kadar.)
22. The team had a hopeless match, losing by a score of 7-0. (Takımın umutsuz bir maçı vardı, 7-0 kaybettiler.)
23. She felt hopeless and alone in the new city. (Yeni şehirde umutsuz ve yalnız hissetti.)
24. The situation was hopeless, and they had to accept defeat. (Durum umutsuzdu ve yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldılar.)
25. The company’s sales were in a hopeless state, and they needed to come up with a new strategy. (Şirketin satışları umutsuz bir durumdaydı ve yeni bir strateji bulmaları gerekiyordu.)
26. He had a hopeless crush on his best friend’s girlfriend. (En yakın arkadaşının kız arkadaşına umutsuzca aşıktı.)
27. The situation seemed hopeless, but with perseverance, they were able to overcome the challenges. (Durum umutsuz görünüyordu ama azimle zorlukların üstesinden gelebildiler.)
28. She had a hopeless feeling about her career prospects. (Kariyer beklentileri hakkında umutsuz bir hissi vardı.)
29. The political situation in the country seemed hopeless, with no end in sight. (Ülkedeki siyasi durum umutsuz görünüyordu, sonuç görünmüyordu.)
30. He was in a hopeless state after losing his job and his home. (İşini ve evini kaybettikten sonra umutsuz bir haldeydi.)