Hardheaded İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hardheaded İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Hardheaded

Hardheaded, in Turkish, means “inflexible” or “stubborn.” It refers to someone who is not open to changing their opinions or beliefs easily. Here are 20 example sentences that use “hardheaded” in context:

  1. Despite overwhelming evidence to the contrary, my hardheaded boss refuses to change his mind. (Karşılığı: İnatçı patronum, kanıtlara rağmen fikrini değiştirmeyi reddediyor.)
  2. His hardheadedness cost him the job opportunity. (Karşılığı: İnatçılığı, iş fırsatını kaybettirdi.)
  3. You need to be less hardheaded and listen to other people’s perspectives. (Karşılığı: Daha az inatçı olmalısın ve başkalarının perspektiflerini dinlemelisin.)
  4. Her hardheaded approach to negotiations caused the deal to fall through. (Karşılığı: Müzakerelere yaklaşımındaki inatçılık anlaşmanın bozulmasına neden oldu.)
  5. The hardheadedness of the committee members led to a stalemate in the negotiations. (Karşılığı: Komite üyelerinin inatçılığı, müzakerelerde çıkmaza neden oldu.)
  6. Being hardheaded can be a good trait in certain situations, but not all. (Karşılığı: İnatçı olmak bazı durumlarda iyi bir özellik olabilir, ancak her durumda değil.)
  7. His hardheadedness was mistaken for confidence by some people. (Karşılığı: Bazı insanlar, inatçılığını özgüven olarak yanlış anladı.)
  8. The team’s hardheaded approach to the project resulted in a successful outcome. (Karşılığı: Takımın projeye inatçı yaklaşımı başarılı bir sonuç verdi.)
  9. Sometimes, you need to be hardheaded to get what you want. (Karşılığı: Bazı zamanlar istediğin şeyi elde etmek için inatçı olman gerekir.)
  10. His hardheaded refusal to compromise cost him the election. (Karşılığı: Uzlaşmayı reddetmesi seçimi kaybettirdi.)
  11. Her hardheadedness in the courtroom made her a formidable opponent. (Karşılığı: Duruşmada inatçılığı, onu yenilmez bir rakip yaptı.)
  12. The company’s hardheaded focus on profits caused some ethical concerns. (Karşılığı: Şirketin kâra odaklanması bazı etik endişelere neden oldu.)
  13. His hardheadedness was his downfall in the end. (Karşılığı: Sonunda inatçılığı onun çöküşü oldu.)
  14. It’s important to be hardheaded when it comes to your principles and values. (Karşılığı: İlkelerin ve değerlerin söz konusu olduğunda inatçı olmak önemlidir.)
  15. Her hardheaded refusal to accept help was admirable, but ultimately unproductive. (Karşılığı: Yardım kabul etmeyi reddetmesi takdire şayandı, ancak sonuçta üretken değildi.)
  16. The team leader’s hardheadedness caused some tension among the members.

(Karşılığı: Takım liderinin inatçılığı, üyeler arasında bir gerginliğe neden oldu.)
17. His hardheadedness made it difficult for him to work in a team. (Karşılığı: İnatçılığı, takımda çalışmasını zorlaştırdı.)

  1. The hardheadedness of the politicians led to a government shutdown. (Karşılığı: Politikacıların inatçılığı, hükümetin kapanmasına neden oldu.)
  2. Being hardheaded can be a sign of confidence or a lack of it, depending on the situation. (Karşılığı: İnatçı olmak, duruma bağlı olarak özgüven ya da özgüvensizliğin bir işareti olabilir.)
  3. Her hardheadedness caused her to miss out on some valuable feedback from her colleagues. (Karşılığı: Inatçılığı, meslektaşlarından gelen değerli geri bildirimleri kaçırmasına neden oldu.)

Overall, “hardheaded” describes someone who is uncompromising or stubborn in their beliefs or actions. While it can be a useful trait in certain situations, it can also lead to missed opportunities and conflict in others.

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.