Frail İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Frail
Frail kelimesi “halsiz, güçsüz, kırılgan” gibi anlamlara gelir. İngilizce cümlelerde kullanıldığında aşağıdaki gibi örnekler verilebilir:
- She was so frail that she couldn’t even carry her own bag. (O kadar kırılgandı ki kendi çantasını bile taşıyamadı.)
- The frail old man needed help walking up the stairs. (Halsiz yaşlı adam merdivenlerden çıkarken yardıma ihtiyaç duydu.)
- The frail flower couldn’t withstand the strong wind. (Güçsüz çiçek güçlü rüzgara dayanamadı.)
- Her frail health prevented her from traveling. (Onun kırılgan sağlığı seyahat etmesini engelledi.)
- The frail bridge swayed in the wind. (Kırılgan köprü rüzgarda sallandı.)
- The frail bird couldn’t fly far. (Zayıf kuş çok uzağa uçamadı.)
- The frail baby needed constant care. (Halsiz bebek sürekli bakıma ihtiyaç duydu.)
- The frail butterfly fluttered its wings weakly. (Zayıf kelebek kanatlarını güçsüzce çırptı.)
- The frail vase broke easily when it fell. (Kırılgan vazo düştüğünde kolayca kırıldı.)
- His frail body couldn’t handle the rigorous exercise. (Onun zayıf vücudu yoğun egzersizi kaldıramadı.)
- The frail fence collapsed under the weight of the snow. (Kırılgan çit karın ağırlığı altında çöktü.)
- Her frail voice was barely audible. (Onun halsiz sesi neredeyse duyulmuyordu.)
- The frail boat rocked gently on the calm sea. (Kırılgan tekne sakin denizde nazikçe sallandı.)
- The frail building was in danger of collapsing. (Güçsüz bina çökme tehlikesi altındaydı.)
- The frail dog needed special attention due to its health problems. (Zayıf köpek sağlık sorunları nedeniyle özel ilgiye ihtiyaç duydu.)
- The frail chair creaked under his weight. (Kırılgan sandalye onun ağırlığı altında gıcırdadı.)
- The frail spider web couldn’t hold the weight of the bug. (Kırılgan örümcek ağı böceğin ağırlığını tutamadı.)
- Her frail mental state made her susceptible to depression. (Onun kırılgan zihinsel durumu onu depresyona yatkın hale getirdi.)
- The frail fabric tore easily. (Zayıf kumaş kolayca yırtıldı.)
- The frail flower was unable to survive the harsh winter. (Kırılgan çiçek sert kışı atlatamadı.)
- The frail old woman needed assistance with daily tasks. (Halsiz yaşlı kadın günlük işlerde yardıma ihtiyaç duydu.)
- His frail demeanor made him appear much older than he actually was. (Onun zayıf tavırları gerçek yaşından daha yaşlı görünmesine neden oldu.)
- The frail tree swayed in the wind, threatening to fall at any moment. (Kırılgan ağaç rüzgarda sallandı ve her an düşebilirdi.)
- The frail kitten meowed weakly, in need of nourishment. (Zayıf kedi beslenmeye ihtiyaç duyduğu için güçsüzce miyavladı.)
- The frail economy was unable to withstand the impact of the pandemic. (Kırılgan ekonomi pandeminin etkisine dayanamadı.)
- His frail bones were prone to fractures, making him more susceptible to injury. (Onun kırılgan kemikleri kırılmaya yatkındı ve daha kolay yaralanmasına neden oldu.)
- The frail fabric of society was tested during times of crisis. (Toplumun kırılgan dokusu kriz zamanlarında test edildi.)
- The frail seedling needed protection from the harsh elements. (Kırılgan fidan sert hava koşullarından korunmaya ihtiyaç duydu.)
- The frail bird lay motionless on the ground, unable to fly due to injury. (Zayıf kuş yerde hareketsiz yattı, yaralanması nedeniyle uçamadı.)
- The frail structure of the old building made it unsafe to inhabit. (Eski binanın kırılgan yapısı onun yaşanamayacak kadar güvensiz olmasına neden oldu.)
Hemen Yorum Yaz