Forsake İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Forsake İle İlgili Cümleler
Forsake Türkçe anlamı: terk etmek, vazgeçmek, yüzüstü bırakmak.
- She forsook her dreams of becoming a singer and pursued a career in medicine. (O, şarkıcı olma hayallerinden vazgeçti ve tıp alanında bir kariyer izledi.)
- He promised to never forsake his wife, but he ended up leaving her for another woman. (Eşiyle asla yüzüstü bırakmayacağına söz verdi ama sonunda başka bir kadın için terk etti.)
- Don’t forsake your responsibilities just because you’re feeling lazy. (Tembelliğine kapılıp sorumluluklarını terk etme.)
- She felt alone and abandoned, like everyone had forsaken her. (Yalnız ve terkedilmiş hissetti, sanki herkes onu yüzüstü bırakmıştı.)
- He had to forsake his dream of becoming a professional athlete due to a serious injury. (Ciddi bir sakatlık nedeniyle profesyonel bir sporcu olma hayalinden vazgeçmek zorunda kaldı.)
- She couldn’t believe that he would forsake her after all they had been through together. (Birlikte geçirdikleri her şeye rağmen onu yüzüstü bırakacağına inanamadı.)
- He decided to forsake his old ways and start living a healthier lifestyle. (Eski yaşam tarzını terk etmeye ve daha sağlıklı bir hayat tarzı benimsemeye karar verdi.)
- She was forced to forsake her home and flee the country due to political unrest. (Siyasi huzursuzluk nedeniyle evini terk etmek ve ülkeden kaçmak zorunda kaldı.)
- He felt guilty for forsaking his friend when he needed him the most. (En çok ihtiyaç duyduğunda arkadaşını yüzüstü bıraktığı için suçluluk hissetti.)
- She had to forsake her dreams of studying abroad because of financial difficulties. (Maddi zorluklar nedeniyle yurt dışında okuma hayallerinden vazgeçmek zorunda kaldı.)
- He was afraid that if he didn’t forsake his bad habits, they
would eventually destroy his life. (Kötü alışkanlıklarını terk etmezse hayatını sonunda mahvedeceklerinden korkuyordu.)
- She decided to forsake her job and travel the world instead. (İşini terk edip dünya turuna çıkmaya karar verdi.)
- He didn’t want to forsake his principles and compromise his beliefs, even if it meant losing friends. (Arkadaşlarını kaybetmek pahasına bile olsa prensiplerini ve inançlarını terk etmek istemedi.)
- She felt like she had forsaken her family by moving to a different country for work. (İş için başka bir ülkeye taşındığı için ailesini yüzüstü bırakmış gibi hissetti.)
- He had to forsake his dream of starting his own business when the economy took a downturn. (Ekonomi kötüye gittiğinde kendi işini kurma hayalinden vazgeçmek zorunda kaldı.)
- She didn’t want to forsake her friends for a romantic relationship. (Romantik ilişki için arkadaşlarını terk etmek istemedi.)
- He was forced to forsake his hometown and flee the war-torn country. (Savaşın yıkıma uğrattığı ülkeden kaçmak zorunda kaldığı için memleketini terk etmek zorunda kaldı.)
- She regretted forsaking her passion for music when she pursued a more practical career. (Daha pratik bir kariyer izlediğinde müziğe olan tutkusunu terk ettiği için pişman oldu.)
- He was afraid that his addiction would cause him to forsake his responsibilities to his family. (Bağımlılığı nedeniyle ailesine karşı sorumluluklarını terk edeceğinden korkuyordu.)
- She couldn’t forgive him for forsaking their relationship and cheating on her. (İlişkilerini terk edip onu aldattığı için onu affedemedi.)
Hemen Yorum Yaz