Foreboding İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Foreboding İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Foreboding Nedir?

Foreboding, kötü bir olayın veya felaketin yakın olduğuna dair ürkütücü bir his ya da öngörüdür.

Örnek Cümleler:

  1. Foreboding clouds appeared on the horizon, signaling an impending storm. (Ürkütücü bulutlar ufukta göründü ve yaklaşan bir fırtınayı işaret etti.)
  2. The eerie silence in the abandoned house gave me a sense of foreboding. (Terk edilmiş evdeki ürkütücü sessizlik bana bir felaketin yakın olduğu hissini verdi.)
  3. The prophet’s foreboding warning of impending doom was ignored by the king. (Peygamberin yaklaşan felaketle ilgili ürkütücü uyarısı kral tarafından görmezden gelindi.)
  4. The dark, ominous clouds created a feeling of foreboding among the villagers. (Karanlık, tehditkar bulutlar köylüler arasında bir felaketin yakın olduğu hissi yarattı.)
  5. The sudden drop in temperature was a foreboding sign of the coming winter. (Ani sıcaklık düşüşü, yaklaşan kışın işaret fişeği oldu.)
  6. The sight of the old haunted mansion gave me a sense of foreboding. (Eski hayaletli malikanenin görüntüsü bana bir felaketin yakın olduğu hissini verdi.)
  7. The eerie silence in the graveyard filled me with a sense of foreboding. (Mezarlıkta ürkütücü sessizlik beni bir felaketin yakın olduğu hissine kapladı.)
  8. The foreboding sense of danger was palpable in the air as the storm approached. (Fırtına yaklaştıkça, havada hissedilen ürkütücü tehlike hissi belirginleşti.)
  9. As I entered the dark, abandoned building, a sense of foreboding washed over me. (Karanlık, terk edilmiş binaya girdiğimde, üzerime bir felaketin yakın olduğu hissi çöktü.)
  10. The strange occurrences in the house gave me a feeling of foreboding. (Evdeki tuhaf olaylar bana bir felaketin yakın olduğu hissini verdi.)
  11. The loud thunder and bright lightning were foreboding signs of the storm’s intensity. (Yüksek sesli gök gürültüs

    ve parlak şimşekler, fırtınanın şiddetiyle ilgili ürkütücü işaretlerdi.)

  12. The sense of foreboding in the air was so thick, you could cut it with a knife. (Havadaki ürkütücü hissiyat o kadar yoğundu ki, bıçakla kesilir gibi hissedilebiliyordu.)
  13. The fortune teller’s foreboding prediction left me feeling uneasy. (Falcının ürkütücü tahmini beni huzursuz bıraktı.)
  14. The empty streets at night gave her a feeling of foreboding. (Gece boş sokaklar ona bir felaketin yakın olduğu hissini verdi.)
  15. The detective had a foreboding that something bad was going to happen. (Dedektifin bir şeylerin kötüye gideceği yönünde ürkütücü bir hissi vardı.)
  16. The strange markings on the wall gave me a sense of foreboding. (Duvarlardaki tuhaf işaretler bana bir felaketin yakın olduğu hissini verdi.)
  17. The sound of the howling wind outside created a feeling of foreboding. (Dışarıdaki uluyan rüzgarın sesi bir felaketin yakın olduğu hissi yarattı.)
  18. As she walked through the dark forest, a sense of foreboding crept over her. (Karanlık ormanın içinde yürürken, üzerine ürkütücü bir his çöktü.)
  19. The silence in the abandoned town was filled with foreboding. (Terk edilmiş kasabadaki sessizlik, ürkütücü bir hisle doluydu.)
  20. The stormy sea and dark clouds gave the sailors a sense of foreboding. (Fırtınalı deniz ve karanlık bulutlar, denizcilerde bir felaketin yakın olduğu hissi yarattı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.