Foist On İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Foist On İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Foist On Nedir?

Foist on, bir kişiye istemediği bir şeyi zorla ya da kandırarak yüklemek anlamına gelir.

Örnek cümleler:

1. She tried to foist on me her old clothes, but I politely declined. (O, bana eski kıyafetlerini dayatmaya çalıştı ama nazikçe reddettim.)
2. The boss foisted on me a new project just as I was about to leave work. (Patron, işten ayrılmak üzereyken bana yeni bir proje yükledi.)
3. He foisted on his roommate the responsibility of cleaning the entire apartment. (O, evin tamamını temizleme sorumluluğunu ev arkadaşına dayattı.)
4. The salesman tried to foist on me an expensive car, but I ended up buying a cheaper one. (Satıcı, bana pahalı bir araba dayatmaya çalıştı ama sonunda daha ucuz olanını aldım.)
5. Don’t try to foist your beliefs on me. (Benimle inançlarını dayatmaya kalkma.)
6. The company foisted on its employees a new dress code policy. (Şirket, çalışanlarına yeni bir kıyafet kuralları politikası dayattı.)
7. He foisted on his friend the responsibility of taking care of his pet while he was away. (Arkadaşına, uzakta iken evcil hayvanına bakım sorumluluğunu dayattı.)
8. The politician tried to foist on the public a controversial law, but it didn’t pass. (Politikacı, halka tartışmalı bir yasa dayatmaya çalıştı ama geçmedi.)
9. She foisted on her husband the task of assembling their new furniture. (Eşi, yeni mobilyalarını monte etme görevini ona dayattı.)
10. The teacher foisted on her students a difficult assignment. (Öğretmen, öğrencilerine zor bir ödev dayattı.)
11. The editor foisted on the writer many changes to his manuscript. (Editör, yazarın el yazmasına birçok değişiklik dayattı.)
12. She foisted on her guests a vegan menu, despite knowing they were meat lovers. (Misafirlerine et sever olduklarını bilmesine rağmen, vegan bir menü dayattı.)
13. The landlord foisted on the tenant many unexpected repairs. (Ev sahibi, kiracısına beklenmedik birçok tamirat işi dayattı.)
14. The boss foisted on his employees a mandatory overtime schedule. (Patron, çalışanlarına zorunlu fazla mesai programı dayattı.)
15. She foisted on her parents her decision to drop out of college. (Ailesine, üniversiteden ayrılma kararını dayattı.)
16. The coach foisted on his team a grueling training schedule. (Antrenör, takımına zorlu bir antrenman programı dayattı.)
17. The company foisted on its customers a new and confusing pricing system. (Şirket, müşterilerine yeni ve kafa karıştırıcı bir fiyatlandırma sistemi dayattı.)
    18

18. The waiter foisted on the customer an expensive bottle of wine, even though he asked for the cheapest one. (Garson, en ucuz olanı istemesine rağmen müşteriye pahalı bir şarap şişesi dayattı.)
19. The parents foisted on their child a career path that he had no interest in. (Ebeveynler, çocuklarına ilgi duymadığı bir kariyer yolunu dayattılar.)
20. The company foisted on its employees a mandatory training program that was irrelevant to their jobs. (Şirket, çalışanlarına işleriyle ilgisi olmayan bir zorunlu eğitim programı dayattı.)