Fledgling İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Fledgling İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Fledgling

Fledgling, Türkçe’de “uçmayı yeni öğrenen kuş” anlamına gelir. Bu kelime, genellikle hayvanlarla ilgili bir bağlamda kullanılır.

  1. The fledgling bird tried to fly but fell back to the ground. (Uçmayı öğrenen kuş uçmayı denedi ama yere düştü.)
  2. The mother bird was teaching her fledgling how to fly. (Anne kuş yavrusuna uçmayı öğretiyordu.)
  3. The fledgling’s wings weren’t strong enough to keep it in the air. (Uçmayı öğrenen kuşun kanatları havada kalamayacak kadar güçsüzdü.)
  4. The fledgling was scared to leave the nest. (Uçmayı öğrenen kuş, yuvayı terk etmekten korkuyordu.)
  5. We saw a fledgling robin perched on a nearby branch. (Yakındaki bir dalda oturan bir yavru kızılgerdan kuşu gördük.)
  6. The fledgling eagle had a lot to learn before it could hunt on its own. (Uçmayı yeni öğrenen kartalın, tek başına avlanabilmesi için çok şey öğrenmesi gerekiyordu.)
  7. The fledgling penguin followed its mother across the ice. (Uçmayı yeni öğrenen penguen, annesinin arkasından buzların üzerinde ilerledi.)
  8. The fledgling owl was perched on a low branch, practicing its hooting. (Uçmayı öğrenen baykuş, düşük bir dala konmuş, ötme sesi çıkarmayı çalışıyordu.)
  9. The fledgling swallows were learning to catch insects in midair. (Uçmayı yeni öğrenen kırlangıçlar, havada böcek yakalamayı öğreniyorlardı.)
  10. The fledgling ducklings followed their mother into the water for the first time. (Uçmayı yeni öğrenen ördek yavruları, ilk kez anneleriyle birlikte suya girdiler.)
  11. The fledgling chickadee was perched on a feeder, learning to peck at the seeds. (Uçmayı yeni öğrenen cıvıldak, bir yemlikte konarak tohumları gagalamayı öğreniyordu.)
  12. The fledgling hawk circled high above the trees, watching for prey. (Uçmayı yeni öğrenen şahin, yükseklerde ağaçların üzerinde dolaşarak avlanacak bir şeyler arıyordu.)
  13. The fledgling seagull was getting braver and venturing further out to sea. (Uçmayı öğrenen martı, cesareti artıyor ve daha uzağa denize doğru ilerliyordu.)
  14. The fledgling crow tried to fly but only managed a short hop. (Uçmayı öğrenen karga uçmayı denedi ama sadece kısa bir sıçrama yapabildi.)
  15. The fled

gling swans were learning to swim in a pond near their nest. (Uçmayı öğrenen kuğular, yuvalarına yakın bir gölde yüzmeyi öğreniyorlardı.)
16. The fledgling parrots were starting to mimic their parents’ calls. (Uçmayı yeni öğrenen papağanlar, ebeveynlerinin seslerini taklit etmeye başlamışlardı.)

  1. The fledgling hummingbird was practicing hovering in midair. (Uçmayı yeni öğrenen sinek kuşu, havada süzülmeyi pratik yapıyordu.)
  2. The fledgling finches were learning to crack open seeds with their beaks. (Uçmayı yeni öğrenen ispinozlar, gagalarıyla tohumları kırmayı öğreniyorlardı.)
  3. The fledgling woodpecker was tapping on trees to find insects to eat. (Uçmayı öğrenen ağaçkakan, böcek yemek için ağaçlara vuruyordu.)
  4. The fledgling blue jay was exploring the forest floor, looking for fallen berries. (Uçmayı öğrenen mavi ispinoz, düşmüş meyveleri aramak için orman zeminini keşfediyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.