Excruciating İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Excruitiating Nedir?
Excruciating, acı verici ya da dayanılmaz derecede ağrılı bir durumu ifade eder.
Örnek Cümleler:
-
Her excruciating an of the torture felt like an eternity.
– İşkencenin her dayanılmaz anı sonsuz gibi hissettiriyordu.
-
The excruciating pain in his back was unbearable.
– Sırtındaki acı verici ağrı dayanılmazdı.
-
Her scream was excruciating to listen to.
– Onun her çığlığı dinlemesi dayanılmazdı.
-
The excruciating heat made it difficult to breathe.
– Acı verici sıcaklık nefes almaya zorladı.
-
The excruciating sound of nails on a chalkboard made her cringe.
– Tahtada tırnakların çıkardığı dayanılmaz ses onu ürküttü.
-
The excruciating wait for the test results was agonizing.
– Test sonuçları için dayanılmaz bir bekleyiş işkencesi oldu.
-
He felt an excruciating pain in his chest and collapsed.
– Göğsünde dayanılmaz bir ağrı hissetti ve yere yığıldı.
-
The excruciating headache made it impossible to concentrate.
– Dayanılmaz baş ağrısı konsantre olmayı imkansız hale getirdi.
-
She endured excruciating pain during childbirth.
– Doğum sırasında dayanılmaz ağrılar çekti.
-
The excruciating loneliness was too much for him to bear.
– Dayanılmaz yalnızlık onun için çok fazlaydı.
-
The excruciating embarrassment made him wish he could disappear.
– Dayanılmaz utanç onun kaybolmak istemesine neden oldu.
-
He had an excruciating toothache that kept him up all night.
– Gece boyunca onu uyutmayan dayanılmaz diş ağrısı vardı.
-
The excruciating disappointment was almost too much for her to handle.
– Dayanılmaz hayal kırıklığı neredeyse onun için çok fazlaydı.
-
The excruciating pressure to perform well was overwhelming.
– İyi performans gösterme baskısı dayanılmaz derecede ağır geldi.
-
She had an excruciating cramp in her leg that made her unable to walk.
– Bacaklarındaki dayanılmaz kramp yürüyememesine neden oldu.
-
The excruciating grief after his loss was unbearable.
– Kaybından sonra yaşadığı dayanılmaz acı gözyaşlarına boğdu.
-
The excruciating fear of heights made him freeze.
– Yükseklik korkusu onu dondurdu.
-
The excruciating crick in his neck made it difficult to turn his head.
– Boyun kemiğindeki dayanılmaz ağrı başını çevirmeyi zorlaştırdı.
-
The excruciating boredom of the lecture made him fall asleep.
– Dersin dayanılmaz sıkıcılığı onu uyuttu.
Hemen Yorum Yaz