Ennoble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Ennoble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Ennoble (verb) – to elevate in rank, dignity, or moral character; to make noble or honorable

  1. The king decided to ennoble the brave soldier who had saved his life. (Kral, hayatını kurtaran cesur askeri asil biri yapmaya karar verdi.)
  2. Education can ennoble a person and open up new opportunities. (Eğitim bir kişiyi asil hale getirebilir ve yeni fırsatlar açabilir.)
  3. His selfless actions in the community have helped ennoble his reputation. (Toplumda yaptığı özverili davranışlar, onun itibarını asil hale getirmesine yardımcı oldu.)
  4. The artist hoped that her work would ennoble the human spirit. (Sanatçı, eserinin insan ruhunu asil hale getireceğini umdu.)
  5. It is important to ennoble the values of honesty and integrity in society. (Toplumda dürüstlük ve bütünlük değerlerini asil hale getirmek önemlidir.)
  6. The president’s decision to pardon the wrongly convicted man was an act that ennoble him in the eyes of the public. (Başkanın yanlışlıkla suçlu bulunan adamı affetme kararı, halkın gözünde onu asil hale getiren bir eylemdi.)
  7. The author’s use of language ennoble the simple story into a literary masterpiece. (Yazarın dil kullanımı, basit bir hikayeyi edebi bir başyapıta dönüştürür.)
  8. The knight was ennoble for his loyalty to the king. (Şövalye, krala olan sadakati nedeniyle asil biri haline getirildi.)
  9. The charity’s mission is to ennoble the lives of underprivileged children. (Hayır kurumunun misyonu, dezavantajlı çocukların hayatını asil hale getirmektir.)
  10. The CEO’s philanthropic efforts have helped ennoble the company’s reputation. (CEO’nun hayırsever çabaları, şirketin itibarını asil hale getirmeye yardımcı oldu.)
  11. The great philosophers throughout history have sought to ennoble humanity through their teachings. (Tarihteki büyük filozoflar, öğretileri aracılığıyla insanlığı asil hale getirmeye çalıştılar.)
  12. The medal of honor was ennoble the soldier’s courage and sacrifice. (Şeref madalyası, askerin cesaretini ve fedakarlığını asil hale getirdi.)
  13. The queen’s visit to the orphanage was a gesture that ennoble her in the eyes of the people. (Kraliçenin yetimhaneyi ziyareti, halkın gözünde onu asil hale getiren bir jestti.)
  14. The novel’s protagonist goes on a journey of self-discovery that ennoble him. (Romanın kahramanı, kendini keşfetme yolculuğuna çıkar ve bu onu asil hale getirir.)
  15. The scientist’s groundbreaking research ennoble her as one of the most important figures in her field. (Bilim insanının çığır açan araştı
  1. The coach’s emphasis on sportsmanship ennoble his players and the team as a whole. (Antrenörün fair play’e verdiği önem, oyuncularını ve takımı genel olarak asil hale getirir.)
  2. The company’s commitment to sustainability has helped ennoble its brand. (Şirketin sürdürülebilirliğe verdiği önem, markasını asil hale getirmeye yardımcı oldu.)
  3. The religious leader’s teachings have the power to ennoble his followers’ lives. (Dini liderin öğretileri, takipçilerinin hayatını asil hale getirme gücüne sahiptir.)
  4. The museum’s collection of art from different cultures ennoble the beauty and diversity of human expression. (Müzenin farklı kültürlerden sanat eserleri koleksiyonu, insan ifadesinin güzelliğini ve çeşitliliğini asil hale getirir.)
  5. The act of forgiveness can ennoble both the forgiver and the forgiven. (Bağışlamanın eylemi, hem affedeni hem de affedileni asil hale getirebilir.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.