Ear İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Ear Kelimesi İle İlgili Örnek Cümleler
Anlam: Kulak
- My ear hurts (Kulağım ağrıyor)
- I can’t hear anything out of my left ear. (Sol kulağımdan hiçbir şey duyamıyorum.)
- The sound was too loud, it hurt my ears. (Ses çok yüksekti, kulaklarımı acıttı.)
- She has a great ear for music. (Müzikte harika bir kulak yeteneği var.)
- I have a ringing in my ear. (Kulaklarımda çınlama var.)
- He whispered something in her ear. (Ona bir şeyler fısıldadı.)
- She has a small earring in her left ear. (Sol kulağından küçük bir küpe takıyor.)
- The doctor checked her ears for infection. (Doktor enfeksiyon için kulaklarını kontrol etti.)
- I need to clean my ears (Kulaklarımı temizlemem lazım)
- He couldn’t believe his ears when he heard the news. (Haberleri duyduğunda kulaklarına inanamadı.)
- I always wear earplugs when I go to concerts. (Konserlere giderken her zaman kulaklıklarımı takarım.)
- She has a beautiful voice, it’s music to my ears. (Harika bir sesi var, kulaklarıma müzik gibi geliyor.)
- The ear is a sensitive organ. (Kulak hassas bir organdır.)
- He scratched his ear absentmindedly. (Dalgın bir şekilde kulağını kaşıdı.)
- I have trouble hearing in noisy environments. (Gürültülü ortamlarda işitme sorunu yaşıyorum.)
- He has a hearing aid in his right ear. (Sağ kulağına işitme cihazı takıyor.)
- She whispered sweet nothings in his ear. (Ona tatlı şeyler fısıldadı.)
- He leaned his ear against the door to listen. (Dinlemek için kulağını kapıya dayadı.)
- The doctor examined her ears with a light. (Doktor ışıkla kulaklarını muayene etti.)
- She has a tattoo behind her ear. (Kulağının arkasında bir dövme var.)
- He played the music by ear, without sheet music. (O, müziği nota olmadan kulağına göre çaldı.)
- She put in her earbuds and listened to her favorite song. (Kulaklıklarını taktı ve favori şarkısını dinledi.)
- The ear canal is responsible for transmitting sound to the eardrum. (Kulak kanalı, sesi kulak zarına iletmekle sorumludur.)
- He’s an expert in ear, nose, and throat disorders. (O, kulak burun boğaz rahatsızlıklarında uzmandır.)
- The baby has an ear infection. (Bebekte kulak enfeksiyonu var.)
- She had to shout in his ear to be heard over the noise. (Gürültüye karşı duyulabilmesi için kulağına bağırmak zorunda kaldı.)
- He rubbed his ear to ease the pain. (Ağrıyı hafifletmek için kulağını ovuşturdu.)
- The ear is divided into three parts: the outer, middle, and inner ear. (Kulak, dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölüme ayrılır.)
- She pierced her ear and put in a gold stud. (Kulak delerek ve altın bir toka takarak süsledi.)
- He has a good ear for accents and can tell where someone is from. (Aksanlar konusunda iyi bir kulak yeteneği var ve birinin nereli olduğunu söyleyebilir.)
Hemen Yorum Yaz