Doğurganlık ve Üreyebilirlik Kavramı

Doğurganlık ve üreyebilirlik, demografide, doğumların gerçekleşme sıklığı (doğurganlık) ve biyolojik üreme kapasitesi (üreyebilirlik). Her iki terim de bireyler, eşler ya da toplumsal bir grup için kullanılabilir. Bireylerde üreyebilirliği belirleyen başlıca biyolojik etkenler kalıtım, genel sağlık durumu, yaş, yumurtlama çevrimi, süt salgısı, gebelikler arasındaki süre, düşükler ve ölü doğumlardır. Eşlerin üreyebilirliğini bireysel özelliklerin bileşimi belirler.

Nüfus gruplarında yaklaşık üreyebilirlik oranını belirleyebilmek için, kısırlığın ya da gebe kalabilme kapasitesindeki düşüklüğün görülme sıklığı ve doğum kontrolü uygulamadığı varsayılan nüfus içindeki doğurganlık oranı göz önüne alınır. Bugün bütün toplumlarda üreme oranı, varabileceği en üst düzeyin altındadır. Doğurganlığı etkileyen toplumsal etkenler arasında gebelikten korunma, cinsel ilişkiden kaçınma ve çocuk düşürme gibi doğum kontrolü yöntemlerinin yanı sıra, evlenme, boşanma, yeniden evlenme olaylarının görülme sıklığı ile cinsel ilişkiye getirilen kısıtlamalar sayılabilir. Gelişmiş bazı sanayi ülkelerinde toplam doğurganlık oranı son derece düşüktür (bütün üretken dönemi boyunca kadın başına doğum sayısı 1,9). Bu oran Almanya’da 1,3, ÇHC’de 2,1, gelişmekte olan ülkelerde ortalama 4,2’dir. Türkiye’de 1978’de 4,33 olarak saptanan doğurganlık oranı 1985-90 arasında 3,7’ye düşmüştür.

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.