Distant İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Distant İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Distant

Distant, “uzak” anlamına gelen İngilizce bir kelimedir. Bir şeyin yerden, zaman veya uzaklık açısından uzak olması durumunu ifade etmek için kullanılır.

Örnek cümleler:

  1. The mountain range in the distance looked so beautiful. (Uzakta duran dağ silsilesi çok güzel görünüyordu.)
  2. I have a distant memory of visiting that city as a child. (Çocukken o şehri ziyaret ettiğime dair uzak bir anım var.)
  3. We could hear distant thunder rumbling in the distance. (Uzaklarda gürleyen bir gök gürültüsü duyabiliyorduk.)
  4. The company’s headquarters are located in a distant part of the city. (Şirketin merkezi şehrin uzak bir bölgesinde bulunmaktadır.)
  5. The singer’s voice sounded distant and muffled through the phone. (Şarkıcının sesi telefonla uzak ve örtülü gibi geldi.)
  6. My cousin and I have always had a distant relationship. (Kuzenimle her zaman uzak bir ilişkimiz oldu.)
  7. The astronaut gazed out at the distant stars from the spaceship. (Astronot uzay gemisinden uzaktaki yıldızlara bakıyordu.)
  8. The town is located in a remote and distant part of the country. (Kasaba ülkenin uzak ve ıssız bir bölgesinde bulunmaktadır.)
  9. The history of the ancient civilization seemed distant and disconnected from our modern world. (Eski medeniyetin tarihi modern dünyamızdan uzak ve kopuk gibi görünüyordu.)
  10. The company’s goals may seem distant and unattainable at first, but with hard work they can be achieved. (Şirketin hedefleri başlangıçta uzak ve ulaşılamaz görünebilir, ancak sıkı çalışmayla elde edilebilirler.)
  11. The sound of the ocean was a distant murmur in the background. (Denizin sesi arka planda uzak bir mırıltıydı.)
  12. The idea of traveling to a distant planet is both exciting and daunting. (Uzak bir gezegene seyahat etmek fikri heyecan verici ve korkutucu.)
  13. The hiker looked up at the distant peak, wondering if he would ever reach it. (Yürüyüşçü uzaktaki zirveye baktı ve ona hiçbir zaman ulaşıp ulaşamayacağını merak etti.)
  1. The teacher’s instructions were distant and unclear, causing confusion among the students. (Öğretmenin talimatları uzak ve net değildi, bu da öğrenciler arasında karışıklığa neden oldu.)
  2. I felt a sense of distant sadness as I watched the sun set behind the mountains. (Güneşin dağların ardında batışını izlerken uzak bir üzüntü hissettim.)
  3. The city skyline looked beautiful from a distant viewpoint. (Şehir silueti uzaktan bir bakış açısından güzel görünüyordu.)
  4. The movie was set in a distant future where robots ruled the world. (Film, robotların dünyayı yönettiği uzak bir gelecekte geçiyordu.)
  5. The sound of distant gunfire echoed through the valley. (Uzaktaki silah sesleri vadiden yankılandı.)
  6. The two friends had grown distant over the years and no longer spoke as often as they used to. (İki arkadaş yıllar içinde uzaklaşmış ve artık eskisi kadar sık konuşmuyorlardı.)
  7. The company’s success seemed distant and unattainable, but with perseverance and hard work, it eventually became a reality. (Şirketin başarısı uzak ve ulaşılamaz gibi görünüyordu, ancak azim ve sıkı çalışmayla sonunda gerçekleşti.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.