Diffident İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Diffident İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Diffident Kelimesinin Anlamı ve Açıklaması

Diffident kelimesi, özgüven eksikliği veya utangaçlık hissi ile ilgilidir. Bir kişi, kendi becerilerine veya kendine olan güveni az olduğunda veya başkalarıyla iletişim kurarken çekingen veya utangaç olduğunda diffident olarak tanımlanabilir.

Örnek Cümleler:

  1. I’m feeling diffident about my ability to complete this task. (Bu görevi tamamlama yeteneğim konusunda kendime güvensiz hissediyorum.)
  2. The diffident student sat quietly in the back of the classroom. (Utangaç öğrenci sınıfın arka tarafında sessizce oturdu.)
  3. She is too diffident to speak up in meetings. (Toplantılarda konuşmaktan çekinen kadar utangaç.)
  4. His diffidence made it difficult for him to make new friends. (Onun utangaçlığı, yeni arkadaşlar edinmesini zorlaştırdı.)
  5. Her diffident manner made it hard for her to ask for a raise. (Utangaç tavrı onun zam talebinde bulunmasını zorlaştırdı.)
  6. The actor’s diffidence was mistaken for aloofness. (Oyuncunun utangaçlığı, soğukluğuyla karıştırıldı.)
  7. She overcame her diffidence and gave a great presentation. (Utangaçlığını yenip harika bir sunum yaptı.)
  8. His diffident personality sometimes made him seem unapproachable. (Utangaç kişiliği bazen onu yaklaşılamaz gibi gösteriyordu.)
  9. The diffident bride stumbled over her wedding vows. (Utangaç gelin düğün yeminlerinde tökezledi.)
  10. Her diffidence was mistaken for lack of interest. (Onun utangaçlığı ilgisizlikle karıştırıldı.)
  11. He struggled with diffidence when it came to public speaking. (Halka açık konuşma konusunda utangaçlıkla mücadele etti.)
  12. The diffident child clung to their parent’s leg. (Utangaç çocuk ebeveyninin bacağına yapıştı.)
  13. Her diffident demeanor masked her true feelings. (Utangaç tavırları gerçek duygularını örtbas etti.)
  14. The diffident employee didn’t speak up about their idea in the meeting. (Utangaç çalışan fikri hakkında toplantıda konuşmadı.)
  15. Her diffidence was the result of years of bullying in school. (Onun utangaçlığı okulda yıllar boyu zorbalığın sonucuydu.)
  16. The actor’s diffidence made it hard for him to network with other industry professionals. (Oyuncunun utangaçlığı, diğer endüstri profesyonelleriyle ağ kurmasını zorlaştırdı.)
  17. Despite her diffidence, she was able to make friends easily. (Utangaçlığına rağmen, arkadaş edinmesi kolaydı.)
  18. His diffidence was interpreted as lack

of interest in the job, leading to his dismissal. (Onun utangaçlığı işe ilgisizlik olarak yorumlandı ve işten çıkarılmasına neden oldu.)
19. The diffident singer struggled to perform in front of large crowds. (Utangaç şarkıcı, büyük kalabalıkların önünde performans sergilemekte zorlandı.)

  1. His diffidence was a result of his past failures and criticism. (Onun utangaçlığı, geçmişteki başarısızlıklarından ve eleştirilerden kaynaklanıyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.