Deride İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Deride İle İlgili Cümleler
Deride (Deride etmek): Bir kişiyi ya da bir şeyi küçümsemek, aşağılamak veya dalga geçmek anlamına gelir.
- She derided her coworker’s ideas during the meeting. (O, toplantı sırasında iş arkadaşının fikirlerini küçümsedi.)
- He derided his friend for not being able to run a mile. (O, bir mil koşamayan arkadaşını alaya aldı.)
- The coach derided the players for their poor performance. (Antrenör, kötü performansları nedeniyle oyuncuları küçümsedi.)
- The critic derided the movie for its lack of originality. (Eleştirmen, orijinallik eksikliği nedeniyle filme laf attı.)
- Don’t deride someone just because they have a different opinion. (Farklı bir görüşleri olduğu için birini küçümseme.)
- She derided his efforts to learn a new language. (O, yeni bir dil öğrenme çabalarını küçümsedi.)
- He derided her taste in music, calling it “terrible”. (O, müzik zevkini “kötü” olarak adlandırarak alay etti.)
- The comedian derided the politicians in his stand-up routine. (Komedyen, sahne performansında politikacıları alaya aldı.)
- The teacher derided the student for not knowing the answer. (Öğretmen, öğrencinin cevabı bilmediği için onu küçümsedi.)
- They derided the new employee’s outfit on his first day. (Yeni çalışanın giyimine ilk gününde laf attılar.)
- He derided her attempts to paint a picture, saying it looked like a child’s drawing. (O, resim yapma çabalarını küçümsedi ve çocuk resmi gibi göründüğünü söyledi.)
- She derided her husband’s cooking skills, saying his food was always bland. (O, kocasının yemek yapma becerilerini küçümsedi ve yemeklerinin her zaman lezzetsiz olduğunu söyledi.)
- The bullies derided the new student for being different. (Zorbalar, farklı olduğu için yeni öğrenciye alay ettiler.)
- The boss derided his employees for not meeting their sales targets. (Patron, satış hedeflerini karşılamayan çalışanları küçümsedi.)
- The journalist derided the politician’s claims, calling them “unsubstantiated”. (Gazeteci, politikacının iddialarını “kanıtlanmamış” olarak adlandırarak laf attı.)
- She derided her sister’s taste in fashion, saying it was outdated. (O, kız kardeşinin moda zevkini eski kalmış olarak adlandırarak küçümsedi.)
- He derided his opponent’s argument as “ridiculous”. (O, rakibinin argümanını “saçma” olarak adlandırarak alay etti.)
- The judge derided the lawyer
- The judge derided the lawyer’s defense strategy as “unconvincing”. (Hakim, avukatın savunma stratejisini “ikna edici olmayan” olarak adlandırarak laf attı.)
- The students derided their substitute teacher for not knowing the subject matter. (Öğrenciler, konuyla ilgili bilgisi olmayan yerine geçen öğretmene alay ettiler.)
- The crowd derided the singer’s performance, booing loudly. (Kalabalık, şarkıcının performansına ıslık çalarak alay etti.)
Türkçe Karşılığı: küçümsemek, aşağılamak, alay etmek, dalga geçmek
Not: Cümlelerdeki kalın ve mavi renkteki İngilizce kısımları HTML etiketleri ile belirginleştirilmiştir.
Hemen Yorum Yaz