Daunt İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Daunt İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Daunt (fiil) – Cesaretini kırmak, yıldırmak

1. Don’t let failure daunt you. (Başarısızlık seni yıldırmasın.)
2. The steep climb up the mountain didn’t daunt the experienced hiker. (Dağdaki dik tırmanış, deneyimli yürüyüşçüyü yıldırmadı.)
3. She was daunted by the prospect of speaking in public. (Halk önünde konuşma olasılığı onu korkuttu.)
4. The team’s poor performance in the last game didn’t daunt their determination to win. (Takımın son oyundaki kötü performansı, kazanma kararlılıklarını yıldırmadı.)
5. The enormity of the task ahead daunted him. (Önünde duran görevin büyüklüğü onu yıldırdı.)
6. The challenges of starting a new business can daunt even the most experienced entrepreneurs. (Yeni bir işletme kurmanın zorlukları bile en deneyimli girişimcileri bile yıldırabilir.)
7. The high cost of living in the city daunted many young professionals. (Şehirdeki yüksek yaşam maliyeti, birçok genç profesyoneli korkuttu.)
8. The thought of moving to a new country daunted her, but she eventually embraced the challenge. (Yeni bir ülkeye taşınma düşüncesi onu korkuttu, ancak sonunda bu zorluğa katlandı.)
9. The sheer size of the project daunted even the most experienced construction workers. (Projenin kapsamı, en deneyimli inşaat işçilerini bile yıldırdı.)
10. The complexity of the legal system can daunt many people. (Hukuk sisteminin karmaşıklığı birçok insanı korkutabilir.)
11. Despite her initial doubts, the young artist wasn’t daunted by the challenge of creating a mural. (İlk başta şüpheleri olmasına rağmen, genç sanatçı bir duvar resmi yapma zorluğundan korkmadı.)
12. The prospect of speaking to the media daunted the shy athlete. (Medyaya konuşma olasılığı, utangaç sporcuyu korkuttu.)
13. The idea of writing a novel daunted him, but he eventually found the courage to try. (Bir roman yazma fikri onu korkuttu, ancak sonunda denemeye cesaret buldu.)
14. The thought of giving a speech in front of a large audience daunted the politician. (Büyük bir izleyici önünde konuşma yapma fikri, siyasetçiyi korkuttu.)
15. The cold and rainy weather didn’t daunt the enthusiastic soccer fans. (Soğuk ve yağmurlu hava, hevesli futbolseverleri yıldırmadı.)
16. The magnitude of the problem daunted the relief workers, but they persevered. (Sorunun boyutu yardım çalışanlarını korkuttu, ancak yılmadan devam ettiler.)
17. The competition was

daunting, but she was determined to give it her best shot. (Yarışma korkutucuydu, ancak en iyisini yapmaya kararlıydı.)
18. The sheer number of applicants for the job daunted him, but he still decided to apply. (İş için başvuran adayların sayısı kendisini korkuttu, ancak yine de başvurmaya karar verdi.)

19. The prospect of learning a new language can daunt many people, but it can also be a rewarding experience. (Yeni bir dil öğrenme olasılığı birçok insanı korkutabilir, ancak aynı zamanda ödüllendirici bir deneyim de olabilir.)
20. The scale of the project was daunting, but with teamwork and determination, they were able to complete it successfully. (Projenin ölçeği korkutucuydu, ancak takım çalışması ve kararlılıkla başarıyla tamamlayabildiler.)