Cramped İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Cramped
Cramped kelimesi “daralmış, sıkışmış” gibi anlamlara gelir. İşte bu kelimeyi kullanarak örnek cümleler:
- My apartment is so cramped that I can hardly move. (Dairesi o kadar dar ki neredeyse hareket edemiyor.)
- The train was so cramped that I had to stand the whole journey. (Tren o kadar sıkışık ki bütün yolculuğu ayakta geçirmek zorunda kaldım.)
- I hate flying in cramped seats. (Dar koltuklarda uçmayı sevmiyorum.)
- The car was so cramped that my legs went numb. (Araba o kadar daralmıştı ki bacaklarım uyuştu.)
- I can’t work in such a cramped space. (Bu kadar dar bir alanda çalışamam.)
- The shop was so cramped with people that I couldn’t even move. (Mağaza insanlarla o kadar kalabalıktı ki hareket bile edemedim.)
- The party was so cramped that I felt like I was suffocating. (Parti o kadar sıkışıktı ki boğuluyormuş gibi hissettim.)
- I don’t want to stay in this hotel room, it’s too cramped. (Bu otel odasında kalmak istemiyorum, çok dar.)
- The elevator was so cramped that I had to wait for the next one. (Asansör o kadar sıkışıktı ki bir sonraki beklemek zorunda kaldım.)
- The airplane was so cramped that I couldn’t even stretch my legs. (Uçak o kadar sıkışıktı ki bileklerimi bile doğru düzgün germem mümkün değildi.)
- The living room was so cramped that we had to move the furniture around. (Oturma odası o kadar daralmıştı ki mobilyaları yerinden oynatmak zorunda kaldık.)
- I can’t work in a cramped cubicle all day. (Tüm gün dar bir kübikte çalışamam.)
- The bus was so cramped that I had to sit next to a stranger. (Otobüs o kadar sıkışıktı ki bir yabancının yanına oturmak zorunda kaldım.)
- The concert was so cramped that I couldn’t even see the stage. (Konsert o kadar kalabalıktı ki sahneyi bile göremedim.)
- The restaurant was so cramped that we had to wait for a table. (Restoran o kadar sıkışıktı ki bir masa için beklemek zorunda kaldık.)
- I hate staying in cramped hotel rooms. (Dar otel odalarında kalmaktan hoşlanmam.)
- The subway was so cramped that I couldn’t even breathe. (Metro o kadar sıkışıktı ki bile nefes alamadım.)
- The elevator was so cramped that I had to turn sideways. (Asansör o kadar daralmıştı ki yan tarafa dönmek zorunda kaldım.)
- The airplane bathroom was so cramped that I could hardly move. (Uçak tuvaleti o kadar daralmıştı ki neredeyse hareket edemiyordum.)
- I feel cramped in
a small room for too long. (Uzun süre küçük bir odada kalmak beni daraltıyor.)
Hemen Yorum Yaz