Conciliar İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Conciliar İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Conciliar

Conciliar, anlaşmazlıkları çözmek veya farklı görüşleri birleştirmek için bir araya getirmek anlamına gelir.

Örnek cümleler:

  1. We need to conciliate the two parties to resolve the conflict. (İki tarafı barıştırmamız gerekiyor çatışmayı çözmek için.)
  2. It’s important to conciliate differences in a relationship. (Bir ilişkide farklılıkları uzlaştırmak önemlidir.)
  3. The manager tried to conciliate the angry customer by offering a refund. (Müdür, geri ödeme teklif ederek öfkeli müşteriyi uzlaştırmaya çalıştı.)
  4. The mediator was successful in conciliating the two sides during the negotiation. (Aracı, müzakere sırasında iki tarafı uzlaştırmada başarılı oldu.)
  5. The politician’s speech aimed to conciliate different groups of voters. (Politikacının konuşması, farklı seçmen gruplarını uzlaştırmayı amaçladı.)
  6. The couple decided to conciliate their differences and work on their marriage. (Çift, farklılıklarını uzlaştırmaya ve evliliklerinde çalışmaya karar verdi.)
  7. The company conciliated with the union to avoid a strike. (Şirket, grevi önlemek için sendika ile uzlaştı.)
  8. The coach tried to conciliate the team after a disappointing loss. (Antrenör, hayal kırıklığı yaratan bir yenilgi sonrasında takımı uzlaştırmaya çalıştı.)
  9. The teacher conciliated with the students to find a solution to the problem. (Öğretmen, soruna bir çözüm bulmak için öğrencilerle uzlaştı.)
  10. The CEO’s leadership style was focused on conciliating different departments in the company. (CEO’nun liderlik tarzı, şirketteki farklı departmanları uzlaştırmaya odaklandı.)
  11. The couple’s therapist helped them conciliate their differences and improve communication. (Çiftin terapisti, farklılıklarını uzlaştırmalarına ve iletişimlerini iyileştirmelerine yardımcı oldu.)
  12. The United Nations envoy was sent to conciliate between the warring countries. (Birleşmiş Milletler elçisi, savaşan ülkeler arasında uzlaşma sağlamak için gönderildi.)
  13. The lawyer tried to conciliate the two parties during the settlement negotiations. (Avukat, uzlaşma müzakereleri sırasında iki tarafı uzlaştırmaya çalıştı.)
  14. The manager conciliated with the employees to address their grievances. (Yönetici, şikayetlerini ele almak için çalışanlarla uzlaştı.)
  15. The coach’s speech conciliated the team and motivated them to work harder. (Antrenörün konuşması takımı uzlaştırdı ve daha sıkı çalışmalarını motive etti.)
  16. The CEO’s conciliatory approach helped to improve the company’s reputation. (CEO’nun

uzlaştırmacı yaklaşımı, şirketin itibarını iyileştirmeye yardımcı oldu.)
17. The diplomat’s efforts to conciliate the two countries led to a peace agreement. (Diplomatın iki ülkeyi uzlaştırmaya yönelik çabaları, barış anlaşmasına yol açtı.)

  1. The couple’s counselor conciliated their differences and helped them to rebuild their relationship. (Çiftin danışmanı, farklılıklarını uzlaştırdı ve ilişkilerini yeniden inşa etmelerine yardımcı oldu.)
  2. The company’s HR department conciliated with the employees to address their concerns about workplace safety. (Şirketin insan kaynakları departmanı, iş yeri güvenliği konusundaki endişelerini ele almak için çalışanlarla uzlaştı.)
  3. The government’s efforts to conciliate with the opposition led to a compromise and avoided a political crisis. (Hükümetin muhalefetle uzlaşma çabaları, bir uzlaşmaya yol açtı ve siyasi bir krizi önledi.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.