Brow İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Brow Nedir?
Brow, kaş veya kaş kemiği anlamına gelir.
Örnek Cümleler:
- She has beautiful thick brows. (O, güzel kalın kaşlara sahip.)
- His eyebrows furrowed in confusion. (Kaşları kafası karışık bir şekilde çatıldı.)
- I need to get my brows done before the party. (Partiden önce kaşlarımı yaptırmalıyım.)
- The little girl drew a unibrow on her face. (Küçük kız yüzüne tek kaş çizdi.)
- He lifted his brow in surprise. (Şaşkınlıkla kaşını kaldırdı.)
- She plucked her brows to achieve the perfect shape. (Mükemmel şekli elde etmek için kaşlarını aldı.)
- The doctor examined the patient’s brow for any signs of injury. (Doktor, hastanın kaşında herhangi bir yaralanma belirtisi için muayene etti.)
- He raised a brow skeptically. (Şüpheci bir şekilde kaşını kaldırdı.)
- She used a brow pencil to fill in any gaps. (Boşlukları doldurmak için bir kaş kalemi kullandı.)
- He had a scar above his left brow. (Sol kaşının üstünde bir yara izi vardı.)
- The model’s bold brows were the envy of many. (Modelin cesur kaşları birçok kişinin kıskançlığını uyandırdı.)
- She had a habit of furrowing her brow when she was deep in thought. (Derin düşüncelere daldığında kaşlarını çatma alışkanlığı vardı.)
- He wiped the sweat from his brow. (Terini alnından sildi.)
- She used a brow gel to keep her hairs in place. (Saçlarını yerinde tutmak için kaş jeli kullandı.)
- The old man had a bushy white brow. (Yaşlı adamın gür beyaz kaşları vardı.)
- She had a faint scar running through her left brow. (Sol kaşının içinden hafif bir yara izi geçiyordu.)
- He raised a questioning brow. (Soru işaretli bir kaş kaldırdı.)
- She tweezed her brows regularly to keep them tidy. (Düzenli olarak kaşlarını çekerek onları düzgün tuttu.)
- The angry teacher had a furrowed brow as she scolded her students. (Öğrencilerine azar verirken öfkeli öğretmenin kaşları çatılmıştı.)
- The actress had a natural, effortless brow that required no makeup. (Oyuncunun doğal, doğal kaşları makyaj gerektirmedi.)
Brow ile ilgili deyimler:
-
To raise an eyebrow: şaşırmak, hayret etmek anlamında kullanılır. Örnek: His answer made me raise an eyebrow. (Onun cevabı beni şaşırttı.)
-
To keep a stiff upper lip and a straight brow: zorluklarla başa çıkarken soğukkanlılığını korumak anlamında kullanılır. Örnek: She kept a stiff upper lip and a straight brow during the difficult times. (Zor zamanlarda soğukkanlılığını korudu.)
-
To knit one’s brow: kaşlarını çatmak, düşünceli olmak anlamında kullanılır. Örnek: He knitted his brow in deep thought. (Derin düşünceler içinde kaşlarını çattı.)
-
To get in over one’s head: sorumlulukların altından kalkamamak, zor bir durumda kalmak anlamında kullanılır. Örnek: He took on too many projects and quickly found himself in over his head. (Çok fazla proje üstlendi ve hızlıca zor bir durumda kaldı.)
-
To give someone the cold shoulder: birine soğuk davranmak anlamında kullanılır. Örnek: She gave him the cold shoulder after their argument. (Tartışmalarının ardından ona soğuk davrandı.)
-
To have a thick skin: eleştirilere karşı dayanıklı olmak anlamında kullanılır. Örnek: As a politician, he developed a thick skin to handle criticism. (Bir politikacı olarak, eleştirilere karşı dayanıklı olmak için kalın bir deri geliştirdi.)
-
To turn a blind eye: bir soruna karşı görmezden gelmek anlamında kullanılır. Örnek: The company turned a blind eye to the safety violations in their factory. (Şirket, fabrikalarındaki güvenlik ihlallerine karşı görmezden geldi.)
-
To keep an eye on: bir şeyi yakından takip etmek anlamında kullanılır. Örnek: He kept an eye on the stock market to make informed investments. (Bilgilendirici yatırımlar yapmak için hisse senedi piyasasını yakından takip etti.)
-
To have one’s head in the clouds: gerçekçi olmayan hayaller kurmak anlamında kullanılır. Örnek: She always has her head in the clouds, dreaming about her next adventure. (Her zaman gerçekçi olmayan hayaller kurarak, bir sonraki macerası hakkında düşünür.)
-
To hit the nail on the head: tam isabet etmek anlamında kullanılır. Örnek: His analysis hit the nail on the head, and the problem was solved. (Analizi tam isabet etti ve problem çözüldü.)
Hemen Yorum Yaz