Brisk İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Brisk:
Brisk, Türkçe’de hızlı, canlı ve enerjik anlamına gelir.
- She took a brisk walk in the morning. (O sabah hızlı bir yürüyüş yaptı.)
- The brisk wind made it difficult to walk. (Hızlı rüzgar yürümeyi zorlaştırdı.)
- The conversation became brisk as the night wore on. (Gece ilerledikçe konuşma canlandı.)
- He gave a brisk nod and left the room. (Hızlıca başını salladı ve odadan çıktı.)
- She spoke in a brisk tone, as if she was in a hurry. (Hızlı konuştu, sanki acelesi varmış gibi.)
- The salesman greeted us with a brisk smile. (Satıcı bizi canlı bir gülümsemeyle karşıladı.)
- She typed at a brisk pace to finish her report. (Raporunu bitirmek için hızlı bir şekilde yazdı.)
- The runners set off at a brisk pace. (Koşucular hızlı bir tempoda başladılar.)
- The coffee shop was bustling with brisk activity. (Kahve dükkanı hareketli bir canlılıkla doluydu.)
- The chef cut the vegetables with brisk movements. (Şef sebzeleri canlı hareketlerle kesti.)
- The dancers moved in a brisk rhythm. (Dansçılar hızlı bir ritimde hareket ettiler.)
- The music was brisk and upbeat. (Müzik canlı ve neşeliydi.)
- He took a brisk sip of his coffee. (Kahvesinden hızlıca bir yudum aldı.)
- The company is growing at a brisk pace. (Şirket hızlı bir tempoda büyüyor.)
- The teacher walked briskly around the classroom. (Öğretmen sınıfın etrafında hızlı adımlarla gezindi.)
- The jogger ran at a brisk pace. (Koşucu hızlı bir tempoda koştu.)
- The audience applauded the comedian’s brisk performance. (İzleyiciler komedyenin canlı performansına alkışladılar.)
- The receptionist answered the phone with a brisk “Hello”. (Resepsiyonist telefona canlı bir “Merhaba” diyerek cevap verdi.)
- The water was too brisk for swimming. (Su yüzme için çok soğuktu.)
- The hiker took a brisk hike up the mountain. (Dağa hızlı bir yürüyüş yaptı.)
- The coach led the team through a brisk warm-up. (Antrenör takımı hızlı bir ısınma hareketleriyle yönlendirdi.)
- The city streets were filled with brisk activity. (Şehir sokakları canlı bir kalabalıkla doluydu.)
- The journalist asked a series of brisk questions. (Gazeteci bir dizi hızlı soru sordu.)
- The ship sailed at a brisk pace towards its destination. (Gemisi hızlı bir şekilde hedefine doğru yol aldı.)
- The wind picked up, making the sails brisk. (Rüzgar hızlandı, yelkenler canlandı.)
- The workout was brisk and intense. (Antrenman hızlı ve yoğundu.)
- The salesman’s brisk approach was effective in closing the deal. (Satıcının canlı yaklaşımı anlaşmayı kapatmak için etkiliydi.)
- The brisk weather called for a warm coat. (Soğuk hava sıcak bir ceket gerektiriyordu.)
- The student worked at a brisk pace to finish the project on time. (Öğrenci projesini zamanında bitirmek için hızlı bir tempoda çalıştı.)
- The shopkeeper greeted customers with a brisk hello. (Dükkan sahibi canlı bir merhaba diyerek müşterileri karşıladı.)
Hemen Yorum Yaz