Angry İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Türkçe Anlamı:
Kızgın, öfkeli, sinirli
Örnek Cümleler:
- I’m so angry right now, I can’t even speak. (Şu an çok sinirliyim, konuşamıyorum bile.)
- She gets angry when someone interrupts her. (Birisi onun sözünü kesince kızar.)
- Don’t make me angry, you won’t like it. (Beni kızdırma, hoşuna gitmeyecek.)
- He became angry when he heard the news. (Haberleri duyunca öfkelenmişti.)
- The boss was angry with his employees for being late. (Patron, çalışanları geç kaldıkları için öfkeliydi.)
- The teacher was angry with the students for not studying. (Öğretmen, öğrencilerin çalışmadığı için kızgındı.)
- I could see the angry look on her face. (Yüzündeki öfkeli ifadeyi görebiliyordum.)
- He slammed the door in an angry manner. (Öfkeli bir şekilde kapıyı çarptı.)
- The driver honked his horn in an angry tone. (Sürücü kornasını öfkeli bir tonla çaldı.)
- She sent an angry email to her boss. (Patronuna öfkeli bir e-posta gönderdi.)
- He spoke to me in an angry voice. (Bana öfkeli bir sesle konuştu.)
- She walked away in an angry huff. (Öfkeli bir tavırla uzaklaştı.)
- The customer complained in an angry tone. (Müşteri öfkeli bir tonla şikayet etti.)
- The dog barked in an angry manner. (Köpek öfkeli bir şekilde havladı.)
- The coach yelled at the team in an angry voice. (Antrenör, takıma öfkeli bir sesle bağırdı.)
- The child threw a tantrum and became very angry. (Çocuk hiddet krizi geçirdi ve çok öfkeli oldu.)
- The politician made an angry speech about the opposition. (Politikacı, muhalefet hakkında öfkeli bir konuşma yaptı.)
- She had an angry expression on her face all day. (Tüm gün yüzünde öfkeli bir ifade vardı.)
- The customer service representative was dealing with an angry customer. (Müşteri hizmetleri temsilcisi öfkeli bir müşteri ile uğraşıyordu.)
- The father scolded his son in an angry manner. (Baba, oğlunu öfkeli bir şekilde azarladı.)
Türkçe Anlamı:
Kızgın, öfkeli, sinirli
Örnek Cümleler:
- I’m so angry right now, I can’t even speak. (Şu an çok sinirliyim, konuşamıyorum bile.)
- She gets angry when someone interrupts her. (Birisi onun sözünü kesince kızar.)
- Don’t make me angry, you won’t like it. (Beni kızdırma, hoşuna gitmeyecek.)
- He became angry when he heard the news. (Haberleri duyunca öfkelenmişti.)
- The boss was angry with his employees for being late. (Patron, çalışanları geç kaldıkları için öfkeliydi.)
- The teacher was angry with the students for not studying. (Öğretmen, öğrencilerin çalışmadığı için kızgındı.)
- I could see the angry look on her face. (Yüzündeki öfkeli ifadeyi görebiliyordum.)
- He slammed the door in an angry manner. (Öfkeli bir şekilde kapıyı çarptı.)
- The driver honked his horn in an angry tone. (Sürücü kornasını öfkeli bir tonla çaldı.)
- She sent an angry email to her boss. (Patronuna öfkeli bir e-posta gönderdi.)
- He spoke to me in an angry voice. (Bana öfkeli bir sesle konuştu.)
- She walked away in an angry huff. (Öfkeli bir tavırla uzaklaştı.)
- The customer complained in an angry tone. (Müşteri öfkeli bir tonla şikayet etti.)
- The dog barked in an angry manner. (Köpek öfkeli bir şekilde havladı.)
- The coach yelled at the team in an angry voice. (Antrenör, takıma öfkeli bir sesle bağırdı.)
- The child threw a tantrum and became very angry. (Çocuk hiddet krizi geçirdi ve çok öfkeli oldu.)
- The politician made an angry speech about the opposition. (Politikacı, muhalefet hakkında öfkeli bir konuşma yaptı.)
- She had an angry expression on her face all day. (Tüm gün yüzünde öfkeli bir ifade vardı.)
- The customer service representative was dealing with an angry customer. (Müşteri hizmetleri temsilcisi öfkeli bir müşteri ile uğraşıyordu.)
- The father scolded his son in an angry manner. (Baba, oğlunu öfkeli bir şekilde azarladı.)
Hemen Yorum Yaz