Ambivalently İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Ambivalently İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Ambivalently Nedir?

Ambivalently kelimesi, bir durum ya da kişi hakkında hem olumlu hem de olumsuz hislere sahip olmak anlamına gelir. Yani bir şey hakkında hem sevinçli hem de üzgün, hem mutlu hem de üzgün hissedebilirsiniz.

İşte size ambivalently kelimesinin kullanıldığı 20 örnek cümle:

  1. She felt ambivalently about the job offer. – İş teklifi hakkında kararsız hissetti.
  2. He looked at her ambivalently, unsure of what to say. – Ne söyleyeceği konusunda emin olmadan ona kararsız bir şekilde baktı.
  3. The crowd cheered ambivalently as the opposing team scored. – Karşı takım gol attığında kalabalık kararsız bir şekilde alkışladı.
  4. She approached the decision ambivalently, weighing the pros and cons. – Karar sürecine kararsız bir şekilde yaklaştı, avantajları ve dezavantajları tartarak.
  5. The student felt ambivalently about the upcoming exam. – Öğrenci yaklaşan sınav hakkında kararsız hissetti.
  6. The new employee looked at his work ambivalently, unsure of whether it was good enough. – Yeni çalışan işine kararsız bir şekilde baktı, yeterince iyi olup olmadığından emin değildi.
  7. The bride felt ambivalently about her upcoming wedding, excited but nervous. – Gelin, yaklaşan düğünü hakkında heyecanlı ama gergin hissetti.
  8. He ambivalently watched as the car drove away, sad to see it go but glad it was sold. – Araba giderken kararsız bir şekilde izledi, gitmesine üzüldü ama satılmış olmasına sevindi.
  9. She ambivalently considered the job offer, not sure if it was the right fit. – İş teklifini kararsız bir şekilde düşündü, doğru seçim olup olmadığından emin değildi.
  10. The team ambivalently celebrated their victory, happy to win but feeling bad for their opponents. – Takım zaferlerini kararsız bir şekilde kutladı, kazanmaktan mutlu oldular ama rakipleri için kötü hissettiler.
  11. The child felt ambivalently about going to school, excited to learn but sad to leave home. – Çocuk okula gitmek hakkında kararsız hissetti, öğrenmek için heyecanlıydı ama evden ayrılmak için üzgündü.
  12. The artist looked at her painting ambivalently, proud of her work but unsure if it was finished. – Sanatçı tablosuna kararsız bir şekilde baktı, çalışmasından gurur duydu ama tamamlanıp tamamlanmadığından emin değildi.
  13. He felt ambivalently about his upcoming retirement, happy to relax but worried about his finances. – Yaklaşan emekliliği hakkında kararsız hissetti, dinleneceği için mutlu

ama finansal durumuyla ilgili endişeleri vardı.
14. She ambivalently tried on the dress, liking how it looked but unsure if it was worth the price. – Elbiseyi kararsız bir şekilde denedi, nasıl göründüğünü beğendi ama fiyatının buna değip değmeyeceğinden emin değildi.

  1. The couple felt ambivalently about their upcoming move, excited for a new start but sad to leave their home. – Çift, yaklaşan taşınmaları hakkında kararsız hissetti, yeni bir başlangıç için heyecanlıydılar ama evlerini terk etmek için üzgündüler.
  2. The athlete felt ambivalently about her win, proud of her accomplishment but feeling bad for her opponent. – Sporcu zaferi hakkında kararsız hissetti, başarısından gurur duydu ama rakibi için kötü hissetti.
  3. The writer ambivalently edited her manuscript, wanting it to be perfect but also knowing when to stop. – Yazar metnini kararsız bir şekilde düzenledi, mükemmel olmasını istedi ama ne zaman durması gerektiğini de biliyordu.
  4. The student felt ambivalently about the college acceptance letter, excited to be accepted but worried about the cost. – Öğrenci, üniversite kabul mektubu hakkında kararsız hissetti, kabul edildiği için heyecanlıydı ama maliyetinden endişeliydi.
  5. The actress looked ambivalently at her script, excited for the role but unsure if she was right for it. – Oyuncu senaryosuna kararsız bir şekilde baktı, rol için heyecanlıydı ama onun için doğru seçim olup olmadığından emin değildi.
  6. He ambivalently listened to his friend’s advice, knowing they meant well but unsure if it was right for him. – Arkadaşının tavsiyesini kararsız bir şekilde dinledi, iyi niyetli olduklarını bilmesine rağmen kendisi için doğru olup olmadığından emin değildi.

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.