Unrequited Love İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unrequited Love İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unrequited Love

Unrequited love, Türkçesiyle karşılıksız sevgi, sevilen kişinin karşılık vermemesi veya ilgi göstermemesi durumunu ifade eder. İşte, unrequited love ile ilgili 20 örnek cümle:

1. She’s been carrying a torch for him for years, but it’s just unrequited love. (Yıllardır onun için bir tutku taşıyor, ama bu sadece karşılıksız bir aşk.)
2. He knew it was unrequited love, but he couldn’t help how he felt. (Onun karşılıksız bir aşk olduğunu biliyordu ama hissettiği şeyi engelleyemedi.)
3. She was consumed by unrequited love for her best friend. (En iyi arkadaşı için karşılıksız aşkı onu tüketmişti.)
4. He tried to shake off the unrequited love he felt for her, but it lingered on. (Ona hissettiği karşılıksız aşktan kurtulmaya çalıştı, ama hala devam ediyordu.)
5. It was clear to everyone except him that her feelings for him were unrequited love. (Onun için hissettiği şeyin karşılıksız bir aşk olduğunu herkes biliyordu, sadece o bilmiyordu.)
6. She was afraid to tell him about her unrequited love for fear of ruining their friendship. (Arkadaşlıklarını bozmak korkusuyla, ona hissettiği karşılıksız aşkı söylemekten korkuyordu.)
7. He had experienced unrequited love before and knew the pain all too well. (Daha önce karşılıksız aşkı yaşamıştı ve acıyı çok iyi biliyordu.)
8. She wrote him a love letter confessing her unrequited love, but never sent it. (Ona hissettiği karşılıksız aşkı itiraf eden bir mektup yazdı, ama hiç göndermedi.)
9. He wished she would see him as more than a friend, but knew it was just unrequited love. (Onu sadece bir arkadaş olarak görmenin ötesinde görmesini istiyordu ama sadece karşılıksız aşk olduğunu biliyordu.)
10. She tried to move on from her unrequited love by dating other people, but it didn’t work. (Başka insanlarla çıkarak karşılıksız aşkından kurtulmaya çalıştı, ama işe yaramadı.)
11. He didn’t want to hurt her feelings, but he had to tell her that he couldn’t return her unrequited love. (Onun hissettiği karşılıksız aşka karşılık veremeyeceğini söylemek istemedi, ama hislerini de incitmemek

için söylemek zorundaydı.)
12. She tried to be happy for him when he started dating someone else, but her unrequited love made it difficult. (Başka biriyle çıkmaya başladığında onun için mutlu olmaya çalıştı, ama hissettiği karşılıksız aşk işleri zorlaştırdı.)

13. He couldn’t help but wonder what it would be like if her unrequited love for him turned into something more. (Onun için hissettiği karşılıksız aşkın bir şeylere dönüşmesi halinde nasıl olacağını merak edebiliyordu.)
14. She tried to hide her unrequited love for him, but it was written all over her face. (Ona hissettiği karşılıksız aşkı gizlemeye çalıştı, ama yüzüne yazılmıştı.)
15. He didn’t want to lead her on, so he made it clear that her feelings for him were unrequited love. (Onu yanıltmak istemiyordu, bu yüzden onun için hissettiği şeyin karşılıksız aşk olduğunu açıkça söyledi.)
16. She wished she could turn off her feelings of unrequited love like a switch, but it wasn’t that easy. (Karşılıksız aşk hislerini bir düğme gibi kapatabilseydi keşke, ama o kadar da kolay değildi.)
17. He felt guilty for not returning her unrequited love, but he couldn’t force himself to feel something he didn’t. (Onun için hissettiği karşılıksız aşka karşılık vermediği için suçluluk duyuyordu, ama kendisinde olmayan bir şeyi zorla hissedemezdi.)
18. She hoped that one day he would realize how much she loved him, but it was just wishful thinking on her part. (Bir gün onun ne kadar sevildiğini fark edeceğini umdu, ama bu sadece kendine göre hayal kurmaktan ibaretti.)
19. He didn’t want to lose her as a friend, but her unrequited love was making things awkward between them. (Onu bir arkadaş olarak kaybetmek istemiyordu, ama hissettiği karşılıksız aşk onları aralarında rahatsızlık yaratıyordu.)
20. She knew she had to move on from her unrequited love, but it was easier said than done. (Karşılıksız aşkından kurtulması gerektiğini biliyordu, ama bu söylemekten daha kolay değildi.)