Unpalatable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unpalatable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unpalatable

Unpalatable, kelime anlamı olarak hoşa gitmeyen, tadı bozuk anlamına gelir. Bu kelime genellikle yiyeceklerin veya içeceklerin tadının kötü olduğunu ifade etmek için kullanılır.

Örnek cümleler:

1. The soup was unpalatable and I couldn’t finish it. (Çorba hoşuma gitmedi ve bitiremedim.)
2. The medicine had an unpalatable taste, but I had to take it. (İlaç hoşuma gitmeyen bir tatı vardı, ama almak zorundaydım.)
3. The restaurant got a bad review because the food was unpalatable. (Restoran kötü bir yorum aldı çünkü yemekler hoşa gitmedi.)
4. The new recipe was unpalatable and didn’t go down well with customers. (Yeni tarif hoşa gitmeyen ve müşteriler tarafından beğenilmeyen bir lezzetti.)
5. The coffee was unpalatable due to the burnt beans. (Kahve yakılmış kahve çekirdeklerinden dolayı hoşa gitmeyen bir tat veriyordu.)
6. The wine was unpalatable and had gone bad. (Şarap hoşa gitmeyen ve bozulmuştu.)
7. The unpalatable smell of the fish made me lose my appetite. (Balığın hoşa gitmeyen kokusu iştahımı kaybettirdi.)
8. The unpalatable texture of the tofu was a turn-off for me. (Tofunun hoşa gitmeyen dokusu benim için iticiydi.)
9. The unpalatable aftertaste of the cheese left a bad taste in my mouth. (Peynirin hoşa gitmeyen aftertadı ağzımda kötü bir tat bıraktı.)
10. The unpalatable presentation of the food made it unappetizing. (Yemeğin hoşa gitmeyen sunumu iştah açıcı değildi.)
11. The unpalatable smell of the durian fruit made me nauseous. (Durian meyvesinin hoşa gitmeyen kokusu midemi bulandırdı.)
12. The unpalatable appearance of the cake made it uninviting. (Pastanın hoşa gitmeyen görünümü onu çekici yapmadı.)
13. The unpalatable taste of the sauce ruined the dish. (Sosun hoşa gitmeyen tadı yemeği bozdu.)
14. The unpalatable texture of the overcooked vegetables made them inedible. (Çok pişmiş sebzelerin hoşa gitmeyen dokusu onları yenemez hale getirdi.)
15. The unpalatable aroma of the garlic made my stomach churn. (Sarımsağın hoşa gitmeyen kokusu midemi bulandırdı.)
16. The unpalatable flavor of the drink made me regret ordering it. (İçeceğin hoşa gitmeyen tadı sipariş ettiğime pişman oldum.)
17. The unpalatable texture of the undercooked chicken made it unsafe to eat. (Az pişmiş

tavuğun hoşa gitmeyen dokusu onu yemek için güvensiz hale getirdi.)
18. The unpalatable sweetness of the dessert was overwhelming. (Tatlıyın hoşa gitmeyen şekerliliği baskındı.)

19. The unpalatable smell of the sewage made the air unbreathable. (Kanalizasyonun hoşa gitmeyen kokusu havayı solunamaz hale getirdi.)
20. The unpalatable appearance of the food turned my stomach. (Yemeğin hoşa gitmeyen görünümü midemi çevirdi.)