Unhallowed İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Unhallowed
Unhallowed kelimesi, kutsallıktan uzaklaşmış, kirli, çirkin ve günahkar anlamlarına gelir.
Örnek Cümleler:
- The unhallowed house was said to be haunted by ghosts. (Kirli evin hayaletler tarafından lanetlendiği söylenir.)
- His unhallowed deeds caught up with him in the end. (Günahkar işleri sonunda onu yakaladı.)
- She felt as if she was walking through an unhallowed ground. (Kutsallıktan uzaklaşmış bir zeminde yürüyormuş gibi hissetti.)
- The unhallowed rituals of the cult were disturbing to witness. (Tarikatın kirlenmiş ayinleri izlemek rahatsız ediciydi.)
- His unhallowed thoughts made him feel guilty. (Günahkar düşünceleri onu suçlu hissettirdi.)
- The unhallowed air in the dungeon made it hard to breathe. (Zindandaki kirli hava nefes almaya zorladı.)
- The unhallowed alliance between the two countries was seen as a threat. (İki ülke arasındaki kirlenmiş ittifak bir tehdit olarak görüldü.)
- The unhallowed grin on his face was unsettling. (Yüzündeki günahkar sırıtış ürkütücüydü.)
- The unhallowed feeling in the church made her uncomfortable. (Kilisedeki kutsallıktan uzaklaşmış hissiyat onu rahatsız etti.)
- The unhallowed atmosphere of the party was not to her liking. (Partinin kirli havası onun hoşuna gitmedi.)
- The unhallowed act of vandalism was met with swift justice. (Vandalizmin günahkar eylemi hızlı bir şekilde cezalandırıldı.)
- The unhallowed whispering in the dark was terrifying. (Karanlıkta yapılan kirlenmiş fısıltılar ürkütücüydü.)
- The unhallowed creature lurking in the shadows gave her chills. (Gölgede pusuya yatan günahkar yaratık ona ürperti verdi.)
- The unhallowed desire for revenge consumed him. (İntikam için duyulan kirlenmiş arzu onu tüketti.)
- The unhallowed laughter of the villains echoed in her ears. (Kötülerin günahkar kahkahaları kulağında yankılandı.)
- The unhallowed darkness of the alley made her nervous. (Sokaktaki karanlık onu gergin yaptı.)
- The unhallowed nature of the experiment was cause for concern. (Deneyin kirlenmiş doğası endişe sebebiydi.)
- The unhallowed words he spoke were unforgivable. (Söylediği günahkar sözler affedilemezdi.)
- The unhallowed reputation of the company hurt its business. (Şirketin kirlenmiş ünü işine zarar verdi.)
- The unhallowed scent of death filled the air. (Ölümün kirli kokusu havayı doldurdu.)
- The unhallowed presence of the intruder made her feel unsafe. (Eve giren kişinin kirlenmiş varlığı onu güvende hissettirmedi.)
- The unhallowed hunger for power corrupted him. (Güç için duyulan kirlenmiş açlık onu bozdu.)
- The unhallowed secrets of the organization were finally exposed. (Kuruluşun kirlenmiş sırları nihayet ortaya çıktı.)
- The unhallowed mark on his forehead was a sign of his pact with evil. (Alnındaki kirlenmiş işaret, şeytanla yaptığı anlaşmanın bir işaretiydi.)
- The unhallowed use of magic led to disastrous consequences. (Büyünün günahkar kullanımı felaketle sonuçlandı.)
- The unhallowed envy she felt towards her friend was eating her alive. (Arkadaşına duyduğu kirlenmiş kıskançlık onu yiyip bitiriyordu.)
- The unhallowed smile on his face sent shivers down her spine. (Yüzündeki günahkar gülümseme onun sırtında ürperti yarattı.)
- The unhallowed whispers of the cursed artifact echoed in the tomb. (Lanetli eserin kirlenmiş fısıltıları mezarlıkta yankılandı.)
- The unhallowed lust for wealth drove him to commit crimes. (Zenginlik için duyulan kirlenmiş arzu onu suç işlemeye sürükledi.)
- The unhallowed screams coming from the abandoned building made her heart race. (Terk edilmiş binadan gelen günahkar çığlıklar kalbini hızlandırdı.)
(Turkish translations are in parentheses)
Hemen Yorum Yaz