Unfairness İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unfairness İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unfairness (Haksızlık)

Unfairness, bir durumda hakkaniyetin sağlanmadığı ya da adaletsizlik olduğu anlamına gelir. Bu, çeşitli konularda ortaya çıkabilir, örneğin işyerinde, eğitimde, toplumda, politikada veya sosyal hayatta. İşte bazı örnek cümleler:

1. The decision to fire her was based on unfairness, not her performance. (Onu işten çıkarma kararı performansı değil, haksızlık üzerine yapıldı.)
2. He felt a sense of unfairness when he saw his colleagues getting promotions, but he was overlooked. (Meslektaşlarının terfi almasını görünce haksızlık hissetti, ama kendisi göz ardı edildi.)
3. The justice system should be based on fairness and impartiality. (Adalet sistemi hakkaniyet ve tarafsızlık üzerine kurulmalıdır.)
4. The unfairness of the grading system resulted in many students failing the exam. (Notlandırma sisteminin haksızlığı birçok öğrencinin sınavı geçememesine sebep oldu.)
5. She was upset by the unfairness of the teacher’s grading, which she felt did not accurately reflect her abilities. (Öğretmenin notlandırmasının haksızlığından rahatsız oldu, bu notlandırmanın gerçek yeteneklerini yansıtmadığını düşündü.)
6. The unfairness of the government’s policies was felt by the marginalized communities. (Hükümetin politikalarının haksızlığı, dezavantajlı topluluklar tarafından hissedildi.)
7. There was an unfairness in the distribution of resources, which favored some groups over others. (Kaynakların dağıtımında bazı gruplara diğerlerinden daha fazla destek veren bir haksızlık vardı.)
8. The unfairness of the electoral system led to the ruling party winning with a minority of votes. (Seçim sisteminin haksızlığı, iktidardaki partiye azınlık oyuyla kazandırdı.)
9. The company’s policies on promotions showed a clear bias and unfairness towards certain employees. (Şirketin terfi politikaları, belirli çalışanlara açık bir önyargı ve haksızlık gösterdi.)
10. The unfairness of the education system was evident in the wide achievement gap between students from different socio-economic backgrounds. (Eğitim sisteminin haksızlığı, farklı sosyo-ekonomik arka planlardan gelen öğrenciler arasındaki geniş başarı farkında kendini gösterdi.)
11. She was frustrated by the unfairness of the distribution of household chores, which seemed to fall disproportionately on her. (Ev işlerinin dağılımındaki haksızlıktan rahatsızdı, çünkü ağırlık kendisine düşüyordu.)
12. The unfairness of the legal system meant that justice was not always served. (Hukuk sist

13. The unfairness of the hiring process resulted in a lack of diversity in the workplace. (İşe alım sürecindeki haksızlık, işyerinde çeşitliliğin olmamasına sebep oldu.)
14. The unfairness of the immigration system left many families separated and in difficult situations. (Göçmenlik sisteminin haksızlığı, birçok aileyi ayrı bıraktı ve zor durumda bıraktı.)
15. She was angry at the unfairness of the media’s portrayal of certain groups, which perpetuated harmful stereotypes. (Bazı grupların medyadaki haksız ve zararlı temsiline öfkeliydi.)
16. The unfairness of the tax system meant that the wealthy paid less proportionally than the middle and lower classes. (Vergi sisteminin haksızlığı, zenginlerin orta ve düşük sınıflara oranla daha az vergi ödemesine sebep oldu.)
17. The referee’s biased decisions showed a clear unfairness towards one team. (Hakemin taraf tutan kararları, belirli bir takıma karşı açık bir haksızlığı gösterdi.)
18. The unfairness of the healthcare system meant that those without insurance had limited access to necessary medical treatment. (Sağlık sisteminin haksızlığı, sigortası olmayanların gerekli tıbbi tedaviye sınırlı erişim sağlamasına neden oldu.)
19. The unfairness of the legal system was demonstrated in the way certain groups were disproportionately affected by harsher sentences. (Hukuk sisteminin haksızlığı, bazı grupların daha ağır cezalarla orantısız şekilde etkilendiği şekilde görüldü.)
20. The unfairness of the pay scale meant that women and minorities were paid less than their male and white counterparts for the same job. (Maaş ölçeğinin haksızlığı, kadın ve azınlık çalışanların aynı iş için erkek ve beyaz çalışanlarına göre daha az maaş almasına sebep oldu.)