Unenviable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unenviable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unenviable Nedir?


Unenviable kelimesi, “dileği olmayan, arzu edilmeyen, kıskanılacak olmayan” anlamlarına gelen bir sıfattır.

Örnek cümleler:

  1. Despite his hard work, he has an unenviable job of cleaning the sewage pipes. (Onun sıkı çalışmasına rağmen, kanalizasyon borularını temizlemenin kıskanılmayacak bir işi var.)
  2. The new intern was given the unenviable task of firing employees. (Yeni stajyer, çalışanları çıkarmak gibi arzu edilmeyen bir görev verildi.)
  3. She has the unenviable position of being the mediator between two feuding colleagues. (İki kavgalı meslektaşı arasında arabulucu olmak gibi arzu edilmeyen bir pozisyonu var.)
  4. The team had an unenviable record of losing every game in the season. (Takım, sezon boyunca her maçı kaybetme gibi kıskanılmayacak bir rekoru vardı.)
  5. He was in the unenviable situation of having to choose between two equally bad options. (İki eşit derecede kötü seçenek arasında seçmek gibi arzu edilmeyen bir durumda idi.)
  6. The politician had the unenviable task of announcing budget cuts during a pandemic. (Politikacı, pandemi sırasında bütçe kesintilerini duyurma gibi arzu edilmeyen bir görevi vardı.)
  7. The chef was given the unenviable task of preparing a meal with limited ingredients. (Şef, sınırlı malzemelerle yemek hazırlamanın arzu edilmeyen bir görevini aldı.)
  8. The athlete had the unenviable position of being the last in the race. (Sporcu, yarışta sonuncu olmanın arzu edilmeyen bir pozisyonunda idi.)
  9. The teacher was given the unenviable task of disciplining the most troublesome student in the class. (Öğretmene, sınıftaki en sorunlu öğrenciyi disipline etme gibi arzu edilmeyen bir görev verildi.)
  10. The company had an unenviable reputation for mistreating its employees. (Şirket, çalışanlarını kötü muamele etmekle ün salmış bir şekilde arzu edilmeyen bir üne sahipti.)
  11. The artist had the unenviable task of painting a mural in a narrow alleyway. (Sanatçı, dar bir ara sokakta bir duvar resmi yapmanın arzu edilmeyen bir görevini aldı.)
  12. The city had the unenviable distinction of having the highest crime rate in the country. (Şehir, ülkedeki en yüksek suç oranına sahip olmanın arzu edilmeyen bir ayrıcalığına sahipti.)
  13. The student had the unenviable position of having to present first in front of the class. (Öğrenci, sınıfın önünde ilk sunum yapmanın arzu edilmeyen bir pozisyonunda idi.)
  1. The actress had the unenviable experience of being booed off stage during her performance. (Oyuncu, performansı sırasında sahneden yuhalanmanın arzu edilmeyen bir deneyimini yaşadı.)
  2. The company had the unenviable task of laying off a large number of employees due to financial difficulties. (Şirkete, mali zorluklar nedeniyle çok sayıda çalışanın işten çıkarılması gibi arzu edilmeyen bir görev verildi.)
  3. The goalkeeper had the unenviable task of stopping penalty kicks in a high-pressure match. (Kaleci, yüksek baskılı bir maçta penaltı atışlarını durdurmanın arzu edilmeyen bir görevini aldı.)
  4. The volunteer had the unenviable job of cleaning up the aftermath of a natural disaster. (Gönüllü, bir doğal afetin ardından temizlik yapmanın arzu edilmeyen bir işini aldı.)
  5. The politician had the unenviable position of defending an unpopular policy decision. (Politikacı, popüler olmayan bir politika kararını savunmanın arzu edilmeyen bir pozisyonunda idi.)
  6. The doctor had the unenviable task of delivering bad news to a patient’s family. (Doktor, bir hastanın ailesine kötü haber vermenin arzu edilmeyen bir görevini aldı.)
  7. The construction worker had the unenviable job of working in extreme weather conditions. (İnşaat işçisi, aşırı hava koşullarında çalışmanın arzu edilmeyen bir işini aldı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.