Subdued İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Subdued İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Subdued kelimesinin Türkçe anlamı:

Hafifletilmiş, bastırılmış, sönük, düşük seviyede olan anlamına gelir.

Örnek cümleler:

1. The colors of the painting were subdued, giving it a more serious tone.

   (Tablonun renkleri hafifletilmişti, böylece daha ciddi bir ton kazandı.)

2. She spoke in a subdued tone so as not to wake the baby.

   (Bebeği uyandırmamak için hafifletilmiş bir tonla konuştu.)

3. The audience was subdued during the sad scene of the play.

   (Oyunun üzücü sahnesinde izleyiciler sönük kaldı.)

4. The party was more subdued than expected due to the rainy weather.

   (Yağmurlu havadan dolayı parti beklenenden daha sönüktü.)

5. The soldier’s uniform had subdued colors to blend in with the environment.

   (Askerin üniforması, çevreyle uyum sağlamak için hafifletilmiş renklere sahipti.)

6. The music was played at a subdued volume.

   (Müzik sönük bir sesle çalındı.)

7. She felt subdued after hearing the bad news.

   (Kötü haberleri duyduktan sonra kendini bastırılmış hissetti.)

8. The city was subdued after the natural disaster.

   (Doğal afetten sonra şehir sönük kaldı.)

9. The painting had a subdued quality to it, making it seem more mature.

   (Tabloda bir hafifletilmişlik hissi vardı, bu da daha olgun görünmesine neden oldu.)

10. Her enthusiasm was subdued when she found out the project had been cancelled.

    (Projenin iptal edildiğini öğrenince coşkusu bastırıldı.)

11. The room was painted in subdued tones to create a relaxing atmosphere.

    (Oda, rahatlatıcı bir atmosfer yaratmak için hafifletilmiş tonlarda boyandı.)

12. The animal was subdued before the veterinarian started the examination.

    (Veteriner muayenesine başlamadan önce hayvan sakinleştirildi.)

13. The decorations were subdued, but still elegant.

    (Süslemeler hafifletilmişti, ancak hala zarifti.)

14. blue>He gave a subdued response when asked about his plans for the future.

    (Gelecekteki planları hakkında sorulduğunda, sönük bir cevap verdi.)

15. The party was more subdued this year compared to last year’s wild celebration.

    (Geçen yılki çılgın kutlamaya kıyasla bu yıl parti daha sönük geçti.)

16. Her outfit had subdued colors, giving her a more sophisticated look.

    (Kıyafetlerinin renkleri hafifletilmişti, bu da ona daha sofistike bir görünüm kazandırdı.)

17. The fire was subdued by the firefighters before it caused any major damage.

    (İtfaiyeciler, büyük bir hasara neden olmadan önce yangını bastırdılar.)

18. He tried to remain subdued during the argument, but eventually lost his temper.

    (Tartışma sırasında sakin kalmaya çalıştı, ancak sonunda sinirlerine hakim olamadı.)

19. The lighting in the room was subdued to create a more intimate atmosphere.

    (Odadaki aydınlatma, daha samimi bir atmosfer yaratmak için hafifletildi.)

20. She wore a subdued perfume, not wanting to draw too much attention to herself.

    (Kendine fazla dikkat çekmek istemediği için hafifletilmiş bir parfüm kullandı.)

21. The book had a subdued ending, but it was still satisfying.

    (Kitabın sonu hafifletilmişti, ancak yine de tatmin ediciydi.)

22. The team had a subdued celebration after their victory, showing respect for the losing team.

    (Zaferlerinden sonra takım, kaybeden takıma saygı göstererek sönük bir kutlama yaptı.)