Speck İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Speck İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

SPECK

Speck, İngilizce dilinde “çok küçük bir parça veya nokta” anlamına gelir.

1. She found a speck of dust on her keyboard. (Klavyesinde bir toz parçası buldu.)
2. He has a speck of paint on his shirt. (Gömleğinde bir boya lekesi var.)
3. The chef added just a speck of salt to the soup. (Şef çorbaya sadece bir tutam tuz ekledi.)
4. The microscope allows you to see even the tiniest speck. (Mikroskop, en küçük noktayı bile görebilmenizi sağlar.)
5. There wasn’t a speck of food left on the plate. (Tabaktaki hiçbir yiyecek kalmadı.)
6. She noticed a speck of green in his eyes. (Gözlerinde yeşil bir noktacık fark etti.)
7. The room was spotless, not a speck of dirt anywhere. (Oda lekesizdi, hiçbir yerde toz yoktu.)
8. The painting had a speck of red in the corner. (Tabloda köşede bir kırmızı nokta vardı.)
9. The cake was covered in chocolate specks. (Kek, çikolata noktalarıyla kaplıydı.)
10. The beach was so clean that there wasn’t a speck of litter in sight. (Plaj o kadar temizdi ki görünürde bir çöp bile yoktu.)
11. The bird’s feathers had a speck of blue on the edges. (Kuşun tüylerinin kenarlarında biraz mavi vardı.)
12. There was a tiny speck of light in the distance. (Uzakta küçük bir ışık noktası vardı.)
13. The fabric had specks of gold woven into it. (Kumaşa altın rengi noktalar işlenmişti.)
14. The pan had a speck of burnt food on it. (Tavada yanmış yiyeceklerin bir noktası vardı.)
15. She had a speck of lipstick on her teeth. (Dişlerinde bir ruj lekesi vardı.)
16. The dog’s fur had a speck of white on its tail. (Köpeğin kuyruğunda bir beyaz noktası vardı.)
17. The black dress had a speck of glitter on it. (Siyah elbisenin üzerinde biraz sim vardı.)
18. He could barely see the speck of land on the horizon. (Ufukta hemen hemen hiç görünmeyen bir kara noktası görebildi.)
19. The room was filled with specks of dust in the sunlight. (Oda güneş ışığında toz noktalarıyla doluydu.)
20. There was a speck of truth in what he said. (Söylediği şeyin içinde biraz gerçeklik vardı.)

CONTINUED

Continued, İngilizce dilinde “devam eden, bitmeyen” anlamına gelir.

1. The storm continued all night. (Fırtına tüm gece boyunca devam etti.)
2. The band continued to play even though it was raining. (Grup yağmur yağmasına rağmen çalmaya devam etti.)
3. She continued with her studies even though it was difficult. (Zor olsa da çalışmalarına devam etti.)
4. The teacher told the students to continue with their work. (Öğretmen öğrencilere işlerine devam etmelerini söyledi.)
5. The meeting will continue after lunch. (Toplantı öğle yemeğinden sonra devam edecek.)
6. The project will continue for another year. (Proje bir yıl daha devam edecek.)
7. He decided to continue his training even though he was injured. (Sakat olmasına rağmen eğitimine devam etmeye karar verdi.)
8. The company announced that production will continue despite the pandemic. (Şirket, pandemiye rağmen üretimin devam edeceğini duyurdu.)
9. The book has a continued story from the previous one. (Kitabın öncekisinden devam eden bir hikayesi var.)
10. The show will continue next week with a new episode. (Program, gelecek hafta yeni bir bölümle devam edecek.)
11. The athlete continued to train hard for the upcoming competition. (Sporcu, yaklaşan yarış için sıkı bir şekilde antrenman yapmaya devam etti.)
12. The construction work will continue until the project is complete. (İnşaat işleri proje tamamlanana kadar devam edecek.)
13. The movie continued for another hour after the intermission. (Film aradan sonra bir saat daha devam etti.)
14. The debate continued for hours without any clear resolution. (Tartışma net bir çözüm olmadan saatlerce devam etti.)
15. The company decided to continue with their plans despite the economic downturn. (Şirket, ekonomik durgunluğa rağmen planlarına devam etmeye karar verdi.)
16. The car continued to run even though it was low on gas. (Araba yakıtı az olsa da çalışmaya devam etti.)
17. The program will continue with a special guest speaker. (Program özel bir konuk konuşmacı ile devam edecek.)
18. The team continued to work together despite their differences. (Takım, farklılıklarına rağmen birlikte çalışmaya devam etti.)
19. The singer continued to perform despite feeling unwell. (Şarkıcı, kendini iyi hissetmemesine rağmen sahneye çıkmaya devam etti.)
20. The investigation will continue until all leads have been followed. (Soruşturma, tüm ipuçları takip edilene kadar devam edecek.)