Snob İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Snob İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Snob Nedir?

Snob, kendini üstün tutan, diğer insanları küçümseyen ve sadece belirli bir sosyal statüye sahip insanlarla ilişki kurmaya çalışan kişiler için kullanılan bir sıfattır.

Örnek cümleler:

1. She refused to talk to anyone who wasn’t wearing designer clothing – what a snob!
   (Tasarımcı kıyafeti giymeyen herkesle konuşmayı reddetti – ne snob!)

2. The snob in the office always looked down on people who didn’t have a degree.
   (Ofisteki snob, derecesi olmayan insanlara daima tepeden baktı.)

3. He was such a snob about his taste in music that he refused to listen to anything that wasn’t classical.
   (Müzik zevkine dair o kadar snobdu ki, klasik müzik dışında hiçbir şey dinlemeyi reddetti.)

4. The snobbish couple only ate at the most expensive restaurants in town.
   (Snobbish çift, sadece şehirdeki en pahalı restoranlarda yemek yiyordu.)

5. She was a real snob about her wine collection, and only allowed her wealthy friends to sample it.
   (Şarap koleksiyonuna gerçekten snobdu ve sadece zengin arkadaşlarına tadına izin veriyordu.)

6. The snobby fashionista sneered at anyone wearing last season’s clothes.
   (Snob moda tutkunu, geçen sezonun kıyafetlerini giyen herkese alaycı bir şekilde baktı.)

7. The snobbery of the aristocracy was obvious in the way they treated their servants.
   (Aristokrasinin snobluğu, hizmetçilerine davranış biçimlerinde açıkça ortaya çıktı.)

8. He was such a snob that he refused to sit next to anyone in coach on the plane.
   (O kadar snobdu ki, uçakta koltuklar arasında kimseyle yan yana oturmamayı reddetti.)

9. The snooty waiter made the customers feel uncomfortable with his condescending attitude.
   (Burnundan kıl aldırmayan garson, aşağılayıcı tavrıyla müşterileri rahatsız etti.)

10. She was such a snob that she wouldn’t even consider dating someone who didn’t have a prestigious job.
    (O kadar snobdu ki, prestijli bir işi olmayan biriyle bile çıkmayı düşünmüyordu.)

11. The snobbish art collector only bought pieces from well-known artists.
    (Snobbish sanat koleksiyoncusu, sadece ünlü sanatçılardan eserler satın alırdı.)

12. The snobbish book club refused to read any books that weren’t considered high literature.
    (Snob kitap kulübü, yüksek edebiyat olarak kabul edilmeyen hiçbir kitabı okumayı reddetti.)

13. She was so snobbish about her education that she looked down on anyone who hadn’t gone to an Ivy League school.
    (Eğitimiyle

öylesine snobdu ki, Ivy League okullarından birine gitmemiş olan herkesi küçümsedi.)

14. The snobby golf club only allowed members who had a certain level of wealth.
    (Snob golf kulübü, belli bir servet seviyesine sahip üyeleri kabul ediyordu.)

15. The snobbish art dealer only worked with clients who could afford to buy expensive pieces.
    (Snobbish sanatçı, pahalı eserler satın alacak kadar zengin müşterilerle çalışıyordu.)

16. The snobbery of the fashion industry made her feel insecure about her own style.
    (Moda endüstrisinin snobluğu, kendi stilinden dolayı kendisini güvensiz hissettirdi.)

17. The snobby private school only admitted students from wealthy families.
    (Snob özel okul, sadece zengin ailelerden öğrenci kabul ediyordu.)

18. The snobbish wine connoisseur turned his nose up at anyone who didn’t appreciate the same vintages as he did.
    (Snobbish şarap uzmanı, kendisiyle aynı vintage’leri takdir etmeyen herkesi küçümsedi.)

19. She was so snobbish about her social status that she refused to associate with anyone who wasn’t in her same income bracket.
    (Sosyal statüsüyle öylesine snobdu ki, kendisiyle aynı gelir seviyesinde olmayan herkesle ilişki kurmayı reddetti.)

20. The snobby art critic dismissed any art that wasn’t avant-garde as being pedestrian.
    (Snob sanat eleştirmeni, öncü sanatın dışında kalan herhangi bir sanatı sıradan olarak nitelendirdi.)