Sanctimony İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Sanctimony
Sanctimony, başkalarına ahlaki üstünlük taslama veya dini inançları kullanarak kendini üstün gösterme eğilimidir.
Örnek cümleler:
-
His sanctimony was evident as he lectured us on the importance of volunteering.
(Sanctimony yaptığı konuşmasında gönüllülüğün önemini anlatırken açıkça görülüyordu.) -
She accused him of sanctimony when he claimed to be the only one who truly understood the issue.
(Konuyu gerçekten anlayan tek kişi olduğunu iddia ettiğinde ona sanctimony suçlamasında bulundu.) -
The politician’s sanctimony was so transparent that even his own supporters were turned off.
(Siyasetçinin sanctimony’si o kadar açıktı ki, kendi destekçileri bile soğudu.) -
Her sanctimony in her religious beliefs was off-putting to some people.
(Dini inançlarındaki sanctimony bazı insanlar için iticiydi.) -
His sanctimony was a result of his privileged upbringing.
(Sanctimony’si ayrıcalıklı yetişmesinin bir sonucuydu.) -
The teacher’s sanctimony made the students feel inferior and ashamed.
(Öğretmenin sanctimony’si öğrencileri aşağılanmış ve utanmış hissettirdi.) -
The preacher’s sanctimony was apparent when he condemned those who did not share his beliefs.
(Vaiz’in sanctimony’si, inançlarını paylaşmayanları kınadığında açıkça ortaya çıktı.) -
She was accused of sanctimony when she refused to associate with people of a different faith.
(Farklı bir inanca sahip insanlarla ilişki kurmayı reddettiğinde sanctimony suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.) -
His sanctimony made it difficult for him to connect with people on a genuine level.
(Sanctimony’si, gerçek bir düzeyde insanlarla bağlantı kurmasını zorlaştırdı.) -
The company’s sanctimony in claiming to be environmentally friendly was exposed when it was caught polluting.
(Çevre dostu olduğunu iddia eden şirketin sanctimony’si, kirletme suçlamasıyla karşılaştığında ortaya çıktı.) -
The journalist’s sanctimony was evident in her criticism of others for not following her ethical standards.
(Gazetecinin sanctimony’si, etik standartlarını takip etmeyenleri eleştirmesinde açıkça ortaya çıktı.) -
His sanctimony in his political views made it difficult for him to compromise with others.
(Siyasi görüşlerindeki sanctimony, diğerleriyle uzlaşmayı zorlaştırdı.) -
The celebrity’s sanctimony in lecturing others on social issues was met with backlash.
(Sanctimony’si, diğerleri hakkında sosyal konularda ders vermesiyle tepkiyle karşılandı.) -
His sanctimony in his dietary choices made it hard for him to dine with others.
(Beslenme tercihlerindeki sanctimony, diğerleriyle yemek yemeyi
zorlaştırdı.)
-
The politician’s sanctimony was exposed when he was caught in a scandal involving corruption.
(Siyasetçinin sanctimony’si, yolsuzlukla ilgili bir skandala karıştığında ortaya çıktı.) -
Her sanctimony in her parenting style made it difficult for her to relate to other parents.
(Ebeveynlik tarzındaki sanctimony, diğer ebeveynlerle ilişki kurmayı zorlaştırdı.) -
The preacher’s sanctimony was met with disbelief when it was discovered he had been embezzling from the church.
(Vaiz’in sanctimony’si, kiliseden para çaldığı ortaya çıktığında inanılmazlıkla karşılandı.) -
His sanctimony in his charitable donations was questioned when it was discovered he was using it as a tax write-off.
(Hayırsever bağışlarındaki sanctimony, bunu vergi indirimi olarak kullanması ortaya çıktığında sorgulandı.) -
The environmental activist’s sanctimony was criticized when it was discovered he was flying in private jets.
(Çevre aktivisti’nin sanctimony’si, özel jetlerle uçtuğu ortaya çıktığında eleştirildi.) -
Her sanctimony in her advocacy for social justice was met with skepticism when it was discovered she had a history of discriminatory behavior.
(Sosyal adalet için yaptığı savunmada sanctimony’si, ayrımcı davranış geçmişi olduğu ortaya çıktığında şüpheyle karşılandı.)
Hemen Yorum Yaz